(Ateş'in Anlatımı)
Gece yine sessizdi. Ama bu sessizlik, sıradan değildi. Havanın içinde keskin bir gerilim vardı; sanki rüzgâr bile nefesini tutmuştu. Ben yürürken gölgeler önümde geri çekiliyor, ardımda fısıltılar bırakıyordu.
Onun çağrısı hâlâ kulaklarımdaydı. O tek kelime… "Gel."
Bir insanın ruhunu böylesine sarsacak kadar basit bir kelime olamazdı. Ama ondan duyduğumda, zihnimin bütün kapılarını zorla aralamıştı. Benim içimde yıllardır uyuyan yanımı uyandırmıştı.
Adımlarımı yavaşlattım. Her köşe başında, her karanlık sokakta, onun varlığını hissediyordum. Henüz farkında olmayabilirdi ama ben onun çağrısına kayıtsız kalamazdım. Çünkü bir kez gölgeler beni çağırırsa, asla geri dönmezdim.
Azra…
Adını sessizce dudaklarımda gezdirdim. Bir lanet gibi. Bir dua gibi. Bir tehdit gibi.
O evin önüne geldiğimde zaman durmuş gibiydi. Kapalı perdeler ardında onun nefes aldığını, belki uykuda dönüp kıvrıldığını hissettim. Gölgeler duvarlarına tırmanıyor, karanlık ellerim gibi onun etrafını sarıyordu.
Bir an için elim kapıya uzandı. Dokunsam, kilitleri bir nefeste aşsam, karşısında belirecektim. Gözlerime baktığında benden korkacaktı, evet. Ama o korkunun ardında saklanan başka bir şey vardı: Merak. Ve ben bu merakın büyüsüne çoktan kapılmıştım.
Nefesim hızlandı. İçimdeki ses bağırıyordu: "Gir! Onu al! Artık senin olsun!"
Ama bir başka ses fısıldadı: "Henüz değil. O seni çağırdı, evet… ama kendi iradesiyle senin karanlığına adım atmadı. Zorla çekersen, yanar."
Durdum. Yumruklarımı sıktım. Parmaklarımda damarlar belirginleşti. Kendi kendime karşı bir savaşın ortasındaydım.
Gölgeler sabırsızdı. Duvarlarda kıpır kıpır hareket ediyorlardı. Benim ruhumun yansımasıydılar.
Ama ben… ben beklemeyi seçtim. Çünkü biliyordum: Bir kez kendi ayaklarıyla bana doğru adım attığında, artık geri dönüşü olmayacaktı.
Başımı kaldırdım, odasının penceresine baktım. İçimde çarpan kalp, yıllardır unuttuğum bir duygunun esiriydi. Özlem miydi? Tutku muydu? Yoksa sadece karanlığın yeni oyunu muydu? Bilmiyordum.
Ama bir şeyi biliyordum:
Onu çağıran artık ben değildim.
O, beni hayatına davet etmişti. Ve ben, o daveti kabul etmeye çoktan hazırdım.
Yavaşça geri çekildim. Ayak seslerim geceye karıştı. O henüz uyanmamıştı, henüz farkında değildi. Ama çok yakında anlayacaktı.
Ben onun gölgelerinden sadece geçen biri değildim.
Ben, onun ruhunu sarmak için gelen fırtınaydım.
Ve hiçbir şey, ne onun korkusu ne de benim zincirlerim, bu adımlarımı durduramayacaktı.
---