(Azra'nın Anlatımı)
O gece, uykum huzursuzdu. Yatağa girdiğimde yorgundum ama gözlerimi kapattığım anda içimde bir kıpırtı başladı. Kalbim, sanki görünmez bir ritme ayak uydurur gibi hızlı çarpıyordu. Uykuya dalıp dalmadığımı bile anlamadan, karanlık beni içine çekti.
Rüyamda yine o vardı. Yüzü gölgelerden yapılmış gibiydi, ama gözleri… gözleri karanlığı delen tek şeydi. Bana bakıyor, yaklaşmıyor ama uzak da durmuyordu. Dudaklarım kıpırdadı, ne dediğimi duyamadım ama kalbim söyledi: "Gel."
Bir anda irkilerek uyandım. Boğazım kurumuştu. Odanın içi sessizdi, ama bu sessizlik bana ait değildi. Sanki odama yabancı bir nefes sinmişti.
Başımı yastıktan kaldırıp etrafa baktım. Her şey yerli yerindeydi. Perdeler kapalıydı, dışarıdan tek bir ışık bile sızmıyordu. Ama içimde garip bir his vardı: Yalnız değildim.
Gözlerim pencereye kaydı. İçimde, açıklayamadığım bir dürtüyle ayağa kalktım. Ayaklarım sanki bana ait değilmiş gibi ağır ağır ilerledi. Pencerenin önünde durduğumda, içimdeki korku neredeyse kulaklarımı sağır edecek kadar büyümüştü.
Elim perdeye uzandı ama çekmeye cesaret edemedim. Yine de orada, tam camın ardında bir şeyin beklediğini biliyordum. Görmesem de hissediyordum. Bir gölge, bir nefes, bir varlık…
Kalbim çılgınca atıyordu.
"Orada mısın?" diye fısıldadım. Sesim o kadar kısıktı ki kendi kulağım bile zor duydu.
Cevap gelmedi. Ama kalbim biliyordu: O, dışarıdaydı. Benim penceremin önünde, karanlığın içinde nefes alıyordu.
O an kendi içimde parçalandım. Bir yanım çığlık atmak, perdeleri sıkı sıkıya kapatıp görmezden gelmek istiyordu. Diğer yanım ise… sadece bir perdeyi aralayıp gözlerimi onun gözlerine bırakmak.
Ellerim titredi. Sanki içimde başka biri yaşıyor ve bana hükmediyordu. İçimdeki bu yabancı ses fısıldadı: "Aç. Bak. O seni bekliyor."
Dudaklarımı ısırdım, dişlerim neredeyse kanatacak kadar sert bastırıyordu. Ama ne kadar dirensem de biliyordum: Ben o anı istiyordum. Görmeyi, hissetmeyi, korkunun ardındaki çekimi kabullenmeyi istiyordum.
Bir adım geri çekildim, perdeye dokunmadım. Ama gözlerim karanlığa sabitlenmişti. Görmesem de biliyordum; o bana bakıyordu. Benim nefesim gibi, benim kalbim gibi hissediyordum onu.
Ve işte o an, beni en çok korkutan şey buydu:
Ben onu çağırdım.
Ve o gerçekten geldi.
Yatağa geri döndüm ama gözlerimi kapatamadım. Gözkapaklarım her ağırlaştığında dışarıda, karanlığın içinde bir çift göz hayal ettim. Sanki gecenin kendisi benim için bekliyordu.
Sabaha kadar uyumadım. Korkudan değil.
Beklentiden.
---