(Ateş'in Anlatımı)
Onu izlemek benim için bir alışkanlıktan öte, bir ihtiyaç olmuştu. Azra'nın adımları, bakışları, nefesi… hepsi gölgelerin arasından bana ulaşan bir melodi gibiydi.
O gün, üniversitenin kalabalığında bile yalnızdı. İnsanların arasında yürüyordu ama aklı başka yerdeydi. Ben ise uzaktan, kimsenin fark etmediği bir köşeden gözlerimi ondan ayırmadan izliyordum.
Kalabalık sesler arasında onun sessizliği bana çok daha net duyuluyordu. Arkadaşları gülüyor, konuşuyordu; ama Azra'nın gözlerinde hep o uykusuz gecenin izleri vardı. Dalgın, uzak… sanki kendi içindeki bir sırla baş başaydı.
Benim sırrımla.
Ders sırasında, parmaklarının defterin kenarında titrediğini gördüm. Öğretmen tahtaya yazılar karalarken, onun gözleri boşluğa dikilmişti. O boşluğun içinde kim vardı biliyordum: Ben.
Kalbimde tuhaf bir haz yükseldi. Çünkü bu benim gölgelerimin oyunuydu. Onun zihnine sızmıştım. Gün ışığında bile kaçamıyordu benden.
Ama aynı anda, içimde başka bir ses çatışıyordu: "Onu bu kadar erken kendine bağlama. Daha hazır değil. Korkusu onu kırar."
Gölgeler ise sabırsızdı. Çevremde dolaşıp fısıldadılar:
"Yaklaş. Onun aklını ele geçir. Zaten senin oldu."
Ama ben bekledim. Çünkü en güzel teslimiyet, gönüllü olandı. Onu zorlasaydım, bana sadece nefretle bağlanırdı. Oysa ben onun kalbini de istiyordum.
Dersten çıktığında gökyüzüne baktı. O an gözlerindeki ifadeyi gördüm: Karmakarışık bir teslimiyet. Korku ve merakın birbirine sarıldığı bir bakış. O gözlerde kendimi gördüm. Ve daha da tehlikelisi, onun beni çağırdığını hissettim.
Adımlarını takip ettim, ama görünmeden. Her dönüşünde, omzunun üzerinden baktı. Sanki farkında olmadan benim varlığımı arıyordu. Bu, beni gülümsetti.
"Beni görmüyorsun, Azra. Ama hissediyorsun."
Kendi kendime söz verdim: Henüz dokunmayacağım. Henüz kapısına dayanmayacağım. Çünkü o gün geldiğinde, artık geri dönülmez bir yol başlayacak. Ve o yolu kendi adımlarıyla seçmeli.
Ama içimdeki karanlık başka bir şey fısıldadı:
"Zaten seçti. Senin gölgelerinde nefes alıyor artık."
Ben sustum. Gözlerimi kapadım ve onun adımlarını dinledim. Attığı her adım, benim sabrımı zorlayan bir davetti.
Ve içimde derin bir itiraf yankılandı:
"Azra… sen farkında olmasan da çoktan bana ait oldun."
---