Dalgaların ritmik sesi Ferkan'ın öfkeli kalp atışlarını yavaş yavaş yatıştırdı. Arabanın içinde, zifiri karanlıkta oturdu ve eline telefonunu aldı. Sevim'in adını buldu. Ne yazmalıydı? Her kelime bir riskti. Her harf, Rüya'nın öfkesini üzerine çekebilecek bir kıvılcım olabilirdi. Ama sessiz kalmak, teslim olmak demekti. Derin bir nefes aldı ve parmakları ekranda gezinmeye başladı:
"Bugün olanlar için üzgünüm. Yalnız değilsin."
Mesaj kısaydı ama anlamı derindi. Bu bir teselliden çok, bir ilandı. Bir ittifak teklifiydi. Bir an tereddüt etti, parmağı "gönder" tuşunun üzerinde asılı kaldı. Sonra Sevim'in kapıdan çıkmadan önceki o çaresiz bakışı aklına geldi. Tereddüt kalmadı. Mesajı gönderdi.
O sırada Sevim, evinin sessizliğinde boğuluyordu. Kocası, televizyonun karşısındaki koltukta uyuyakalmıştı. Ekranda anlamsız bir programın gürültüsü odayı dolduruyordu. Sevim, parmak uçlarında yürüyerek kendine bir bardak su almak için mutfağa geçtiğinde, çantasındaki telefonu titreşti. Kalbi korkuyla ağzına geldi. Kocası uyanacak diye ödleri koptu. Sessizce telefonu çıkardı. Ekrandaki ismi görünce nefesi kesildi: Ferkan.
Titreyen parmaklarla mesajı açtı. "Yalnız değilsin." Bu iki kelime, Sevim'in günlerdir içinde biriktirdiği gözyaşlarının anında boşanmasına yetti. Sessizce ağlamaya başladı. Bu, acıdan çok, bir rahatlama ağlamasıydı. Birisi onu görmüştü. Bu boğucu dünyada, birisi onun farkındaydı. Korkuyordu, evet. Bu mesajın ne anlama geldiğini, ne kadar tehlikeli olabileceğini biliyordu. Ama o an hissettiği minnettarlık, korkusuna baskın geldi. Cevap yazmak zorundaydı.
Kısa ve dikkatli bir cevap yazdı: "Biliyorum. Teşekkür ederim."
Ferkan, arabasının içinde mesajın gelmesini beklerken geçen saniyeler boyunca nefesini tutmuştu. Telefonun ekranı aydınlandığında, gelen cevabı hızla okudu. "Biliyorum." Bu basit kelime, Ferkan için bir zaferdi. Rüya'nın ördüğü duvarın ilk tuğlasını yerinden oynatmıştı. Aralarında gizli bir kapı açılmıştı.
Bu mesaj, sadece iki yorgun ruh arasında bir iletişim değildi; bir isyanın ilk fısıltısıydı. Ferkan arabasını çalıştırdı. Artık öfkeyle ve amaçsızca gaza basmıyordu. Yüzünde yorgun ama kararlı bir ifadeyle, gecenin karanlığında evine doğru yola çıktı. Oyun başlamıştı ve artık kuralları o belirleyecekti.