Depodaki o çalınmış öpücük, her şeyi değiştirdi. Ferkan ve Sevim, atölyenin gürültülü zeminine geri döndüklerinde artık aynı insanlar değillerdi. Ayakları yere basıyor ama ruhları, o tozlu koridorda, birbirine kenetlenmiş bir halde kalmıştı. Günün geri kalanını bir transta gibi geçirdiler. Her bakışmaları artık bir sırrı, bir günahı ve tehlikeli bir sözü taşıyordu.
O gece, telefon ekranları, gündüz söyleyemedikleri her şeyle alev aldı. Mesajlar artık sadece birer teselli değil, tutkulu birer aşk mektubuydu. Korkularını, umutlarını ve birbirlerine duydukları özlemi kelimelere döktüler. Tehlikenin ortasında, sadece ikisinin bildiği, kimsenin dokunamayacağı sihirli bir dünya yaratmışlardı. Bu, onların fırtınadaki sığınağıydı.
Ama sığınağın duvarları, sandıklarından çok daha dayanıksızdı. Sevim evdeyken, kocasının (Kenan) bakışlarının son günlerde üzerinde daha fazla gezindiğini hissediyordu. Kenan, kaba ve ilgisiz bir adamdı ama karısındaki değişimin farkındaydı. Sevim'in yüzündeki o gizli aydınlık, o dalgın gülümsemeler gözünden kaçmıyordu. Bir akşam, Sevim telefonuna bakıp gülümserken, Kenan bir hışımla yerinden kalktı.
"Ne sırıtıyorsun öyle kendi kendine?" diye hırladı. "Ver bakayım şu telefonu!"
Sevim'in kanı çekildi. "Yok bir şey," diyerek telefonu hızla arkasına sakladı. Kenan'ın üzerine yürümesiyle korku içinde geriledi. O gece kocasını bir şekilde atlatmayı başardı ama tehlike çanları artık kendi evinde de çalıyordu.
Ertesi gün, asıl darbe iş yerinde geldi. Rüya, Ferkan'ı ofisine çağırdı. Ferkan içeri girdiğinde, Rüya'nın yüzünde daha önce görmediği, zafer kazanmış bir komutan edası vardı.
"Hazırlan, Ferkan," dedi, arkasına yaslanarak. "Bir iş seyahatimiz var."
Ferkan şaşırdı. "Nereye?"
"Milano'ya. Kumaş ve tasarım fuarı için." Rüya bir an duraksadı, gözlerinin içine bakarak son darbeyi vurdu. "Yarın sabah uçuyoruz. Sadece ikimiz."
Ferkan'ın beyninde şimşekler çaktı. Bu bir iş seyahati değildi. Bu, Rüya'nın onu Sevim'den koparmak, onu tekrar kendi kontrol alanına hapsetmek için yaptığı ustaca bir hamleydi. İtiraz edemezdi. Reddederse, şüpheleri tamamen doğrulamış olurdu. Kapana kısılmıştı. Milano... Rüya ile baş başa, cehenneme gitmek gibiydi. Daha da kötüsü, Sevim'i, şüpheleri giderek artan kocasının insafına bırakarak gidiyordu.
İki aşık için de çember daralıyordu. Biri evindeki zindanda, diğeri ise altın bir kafese doğru sürükleniyordu. Ve aralarında binlerce kilometre girmek üzereydi.