O gizli buluşmadan sonra atölye, Ferkan ve Sevim için farklı bir anlama bürünmüştü. Artık sadece bir hapishane değil, aynı zamanda tehlikeli sırlarını sakladıkları bir sahneydi. Bakışları daha derin, gülümsemeleri daha anlamlıydı. Geceleri ettikleri sohbetler, artık sadece dertleşmekten çıkmış, birbirlerinin hayallerini, korkularını ve en gizli umutlarını öğrendikleri bir keşif yolculuğuna dönüşmüştü. Ferkan, Sevim'in kırılganlığının ardındaki gücü; Sevim ise Ferkan'ın sakinliğinin altındaki tutkuyu görüyordu. Aralarındaki bağ, farkında olmadan, şefkatten ve dostluktan daha öte bir şeye, yasak bir sevdaya evriliyordu.
Bu söze dökülmemiş duygu, bir gün atölyenin kaosunda somutlaştı. Sevim, rafların en üstünden ağır bir kumaş topunu indirmeye çalışırken dengesini kaybetti ve top, gürültüyle yere düşerek etrafa renkli iplik makaralarını saçtı. Ferkan, sesi duyar duymaz o yöne koştu.
"İyi misin?" diye sordu, Sevim'in yanına eğilerek.
"İyiyim, sadece... sakarlık," dedi Sevim, yanakları al al olmuştu.
İkisi de etrafa saçılan makaraları toplamaya başladılar. Yüzleri birbirine yakın, elleri yerde aynı anda geziniyordu. Bir an, ikisi de aynı kırmızı iplik makarasına uzandı. Parmakları, makaranın üzerinde birbirine değdi. Basit bir dokunuştu. Ama ikisi için de zaman durdu. Ferkan'ın parmaklarının sıcaklığı, Sevim'in bütün vücuduna yayıldı. Başını kaldırdığında, Ferkan'ın da ona baktığını gördü. Gözlerinde daha önce hiç görmediği bir ifade vardı; arzu, şefkat ve sonsuz bir hüzün. Atölyenin bütün gürültüsü uğultuya dönüştü. Sadece ikisi vardı.
Bu büyülü anı, Rüya'nın cam ofisinden onlara doğru dikilmiş keskin bakışları bozdu. Ferkan, Rüya'yı fark ettiği an elini hızla çekti, sanki ateşe dokunmuş gibiydi. Sevim de aynı anda geri çekildi. İkisi de ne yapacaklarını bilemez bir halde ayağa kalktılar. Yakalanmışlardı. Belki ortada bir kanıt yoktu ama o bakış, her şeyi ele vermişti.
Rüya, ofisinden fırtına gibi çıktı. Topuklularının sesi, yaklaşan tehlikenin habercisiydi. Yanlarına gelmedi. Doğrudan ustabaşının yanına gitti ve ona bir şeyler söyledi. Birkaç dakika sonra ustabaşı Sevim'in yanına geldi.
"Sevim," dedi adam, gözlerini kaçırarak. "Rüya Hanım'ın emri. Depo sayımında eksikler varmış. Bundan sonra öğleden sonraları depoda sayım işine yardım edeceksin."
Depo. Atölyenin en alt katındaki, penceresiz, soğuk ve izbe yer. Bu, bir görevlendirme değil, bir sürgündü. Rüya, onları fiziksel olarak ayırmak, o tehlikeli yakınlığı kırmak için ilk hamlesini yapmıştı. Ferkan ve Sevim, atölyenin farklı uçlarından birbirlerine baktılar. Rüya, onları ayırdığını sanıyordu. Ama bu ayrılık, aralarındaki o karşı konulmaz çekimi daha da alevlendirmekten başka bir işe yaramayacaktı.