Boran'ın Anlatımı
Malikânede büyük bir sofra kuruldu.
Cenazenin ağırlığı hâlâ üzerimizdeydi ama adamlarıma güç göstermek zorundaydım.
Çünkü liderin titrediği yerde, ordusu dağılır.
Masada en güvendiğim adamlarım oturuyordu.
Ama artık güven kelimesi bana zehir gibi geliyordu.
Miran'ın ölümü, içimizde bir yılan olduğunu gösterdi.
O yılan hâlâ aramızdaydı.
Sofrada kadehler tokuştu, ekmekler bölündü.
Ben tek bir şey yapıyordum: Yüzlere bakmak.
Birinin gözünde, küçücük de olsa o ihaneti görecektim.
---
Hazal'ın Anlatımı
Ben sofraya uzaktan bakıyordum.
Boran'ın yüzü taş gibiydi, ama onu tanıyordum.
Çenesinin kasılması, gözlerinin derinliği… her şeyi görüyordum.
O, ihanetin kokusunu almıştı.
Boran kadehini kaldırdı.
"Dostlar" dedi, sesi buzu kesen bir bıçak gibiydi.
"Bugün burada Miran'ın ruhuna dua ediyoruz.
Ama unutmayın… Miran'ı kimin öldürdüğünü öğrenmeden bu masa bana zehir."
Masa bir anda sessizleşti.
Adamların gözleri yere indi.
Kimse nefes almıyordu.
---
Boran'ın Anlatımı
O an… biri hata yaptı.
Cemal.
Benimle yıllardır omuz omuza savaşmış, kardeşim dediğim adam.
Herkes kadehini kaldırırken, onun eli titredi.
Kadeh masaya vurduğunda çıkan ses, diğerlerinden farklıydı.
Gözümden kaçmadı.
Kaçamazdı.
Cemal yüzünü saklamaya çalıştı.
Ama ben gördüm.
Göz bebeklerinde korku vardı.
"Cemal." dedim, soğuk bir tonda.
Herkes başını bana çevirdi.
"Sen bana kardeşim dedin. Bana ihanet eden de kardeşim olacak kadar yakınımdan çıktı. Söyle bakalım… bu masada yılan sen misin?"
Cemal'in alnından ter damladı.
Herkesin gözleri ona çevrildi.
O an, sofranın üzerine ölüm kokusu yayıldı.
---
Hazal'ın Anlatımı
Kalbim küt küt atıyordu.
Boran'ın gözleri, bir aslanın gözleri gibiydi.
Avını köşeye sıkıştırmıştı.
Ama ben… korkuyordum.
Çünkü Boran doğruysa, bu ihanet sadece Miran'ın kanı değildi.
Bu, çocukların kaderine atılmış bir hançerdi.
Cemal'in dudakları titredi.
"Boran…" dedi. "Ben… ben sadece—"
Sözü bitmeden Boran ayağa kalktı.
Masadaki sessizlik çığlığa dönüştü.