Hazal'ın Anlatımı
O gece malikhanede garip bir sessizlik vardı. Ne çatal sesleri, ne gülüşmeler… Sadece ağır bir hava çökmüştü sofranın üstüne.
Boran herkesi topladı. Adamları, yakınları, aileden olan herkes… Masanın etrafında oturuyordu.
Ama ben biliyordum ki bu sofra, yemek için değil, hesap için kurulmuştu.
Boran masanın başına geçti. Yüzü buz gibi, bakışları keskin bir bıçak gibiydi. Bir an bile kimseye gülümsemedi.
Onu tanıyordum; içindeki fırtına öyle büyüktü ki, artık taşmak üzereydi.
"Bugün bu sofrada…" dedi ağır ağır. "Birimiz eksik kalkacak."
Herkesin nefesi kesildi. Çatalını düşürenin eli titredi. Sofraya çöken sessizlik, dışarıdaki rüzgardan bile daha sertti.
---
Boran'ın Anlatımı
Gözlerimi tek tek üzerlerinde gezdirdim. Kimse başını kaldıramıyordu. Çünkü hepsi biliyordu:
Aramızda bir yılan vardı.
"Arif bana son nefesinde bir şey söyledi." dedim, sesim buz gibi çıkıyordu. "Düşman, içimizde. Onun kanını döken, onun sonunu hazırlayan bir hain var."
Bir an durdum. Kimin gözleri titriyor, kimin alnından ter damlıyor, hepsini izledim.
"Kim benim ekmeğimi yiyip de sırtıma hançer vurduysa…" dedim, elimdeki bıçağı masaya saplayarak, "o bıçak önce onun boğazını kesecek!"
Birden salonda yankılanan sesle herkes irkildi. Kimse kımıldamıyordu.
---
Hazal'ın Anlatımı
O sofrada nefes almak bile zorlaşmıştı. Boran'ın sözleri, herkesin boğazına düğüm olmuştu.
Gözlerimi adamların üzerinde gezdirdim. Bazıları korkudan terliyordu, bazıları ise kendini saklamaya çalışıyordu.
Ama Boran en küçücük titremeyi bile fark ediyordu. Çünkü o yıllarca düşmanın gözünden, hainin nefesinden anlamıştı.
Sonra… Boran birden başını kaldırıp sertçe bağırdı:
"Söyle! Hanginiz hain?!"
O an sofrada bir tabak yere düştü. Hepimiz irkildik. Ve herkesin gözü, o tabağı düşüren adama çevrildi.
---
Boran'ın Anlatımı
Gözlerim onun üzerinde sabitlendi. Elleri titriyordu. Gözleri, suçunu ele veren bir yılan gibi kaçıyordu.
Yavaşça masadan kalktım. Adımlarım, odanın içinde ölüm gibi yankılandı.
Yanına vardığımda, elim bıçağın sapında, sesim fısıltı kadar soğuktu:
"Demek ki senmişsin…"
Adam nefes nefese kaldı, dudakları titriyordu. "Boran abi… ben… mecbur kaldım. Onlar…"
"Kes!" diye bağırdım, tokat gibi çarptı sesim. "İhanetin bahanesi olmaz. Benim soframda ihanet eden… o sofrada can verir!"
---
Hazal'ın Anlatımı
O an anladım ki, bu sadece bir hesaplaşma değil; Boran için bir dönüşüm anıydı.
Çünkü Boran, artık sadece dışarıdaki düşmanlarla değil, kendi evinin içinde büyüyen zehirle savaşacaktı.
Ve ben… kalbimde tek bir dua tuttum:
"Allah'ım… bu sofradan Boran eksik kalkmasın…"