Kapıdan indiğinde, karşısında kısa boylu, başında iki sivri çıkarı olan, suratına göre aşırı kocaman gözlükler takmış bir varlık duruyordu. Cübbesinin üzerinde "E.K.T ULAK" yazan bir arma vardı. Shen'e el salladı, sonra göğsüne dokunarak eğildi. "Hoş geldiniz Shen, ben Kfeya, E.K.T rehberi."
Shen başını hafifçe eğerek selamladı: "Merhaba Kfeya. E.K.T tam olarak nedir, beni çağırdınız?" Kfeya gülümseyerek, "E.K.T – Evrensel Koruma Teşkilatı. Evrenin dört bir yanında nesli tükenme tehlikesi yaşayan ırkları, varlıkları, insanımsıları ya da herhangi bir canlıyı tespit edip buraya getiriyor, güvenliklerini ve eğitimlerini sağlıyoruz. Y.G.K Akademisi bünyesindeyiz ama görece bağımsız çalışıyoruz. Sizin uzmanlığınızdan yararlanmak istiyoruz."
Shen şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Benim uzmanlığım?" "Evet, yükseliş geçirdiniz ve koruyucu becerilere sahipsiniz. Sizi buraya davet etmemizin sebebi, bu canlıların eğitiminde yardımcı olmanız." Shen hafifçe soluklandı. Demek E.K.T adı buymuş… Daha önce hiç duymamıştı. Bir "koruma ve eğitim" birimi… Belki de Y.G.K'nın yeni girişimlerinden biriydi. Kfeya önden yürüyüp Shen'i kampüsün geniş kapısından içeri götürdü. İçeride kristal paneller, holografik ekranlar ve yer yer ışıklı sembollerle süslü duvarlar görünüyordu. Shen göz gezdirerek, "Gerçekten yenilikçi," diye düşündü.
Kfeya, "Yöneticimiz şu an meşgul, ama sizi bir odaya alacağım. Bir süre bekleyin, sonra kendisiyle görüşeceksiniz." diyerek Shen'i uzun bir koridordan geçirdi. Shen, arada başka varlıkları, ırkları gördü; kimisi insan benzeri, kimisi çok farklı. Hepsi de E.K.T'de koruma veya eğitim için bulunuyor gibiydi. Ortamda yumuşak bir uğultu ve sakin bir ışık vardı.
Nihayet, ufak bir odaya alındı. İçeride sadece basit bir masa, iki holografik koltuk ve duvara monte edilmiş bir panel bulunuyordu. Kfeya "Bir süre dinlenin, sonra yöneticimiz sizi görecek," diyerek kapıyı kapattı. Shen, yumuşak holografik koltuğa oturduğunda vücudunu saran hafif titreşimi duyumsadı. Gözlerini kapatıp düşüncelere daldı. Kendini hâlâ "Akademiye" doğru gelmiş gibi hissediyor, ama buranın ondan bağımsız yeni bir yer olduğunu da seziyordu. İçinde "Acaba Penetalia bu kurumu biliyor mudur?" diye sorular uçuştu.
Tam o sırada kapı "tıss" sesiyle açıldı. Shen başını kaldırınca bakışları bir anda dondu. Karşısında Penetalia duruyordu; bol kesimli, opal renkli kıyafetiyle, yıldız biçimli saçlarını yine yukarı doğru toplamış, yüzünde aynı bilge ve vakur ifadeyle. Shen ayağa fırladı, "Penetalia!" diye seslendi. "Seni… burada mı?" İçinde tarif edilmez bir duygu kabardı. Penetalia derin bir nefes aldı ve kapıyı ardından yavaşça kapattı.
"Shen," dedi sakin bir sesle, "Uzun zaman oldu." Shen'in zihninde bin soru vardı. "O kadar zaman mı geçti? Sensei, hani ben senin son öğrencindim, sen başka öğrenci almayacaktın…" Penetalia zarif bir el hareketiyle sözünü kesti. "Gerçekten de öyle oldu. Y.G.K'de uzun süre kaldım ama yeni öğrencilerim olmadı. Sonra bu teşkilat kuruldu, beni başına atadılar. E.K.T ile dünyaları, ırkları koruyoruz. Yükselişinden sonra senin izini tamamen kaybetmedim. Sonunda seni buraya çağırdım."
Shen yutkundu. "Ben de… seni düşünüyordum. E.K.T'nin tam ne olduğunu yeni anladım. Nesli tükenme tehlikesi altındakileri kurtarıyor ve eğitiyorsunuz?" Penetalia başını hafifçe salladı. "Evet. Şu anda özellikle eğitim vermeyi reddeden, sorun çıkaran bir psişik dişi varlık var. Irkının son temsilcilerinden biri olabilir. Onu bize getirdiler ama kimse söz geçiremiyor. Senin yaklaşımına ihtiyacımız var."
Shen'in kalbi daha da hızlandı. "Benim yaklaşımım mı? Niye bana güvendin?" Penetalia'nın gözlerinde o sıcak, hafif gülümseyen parlaklık belirdi. "Sen benim son öğrencimsin, yükselmiş bir koruyucusun. Zor vakaları çözmekte, onları anlamakta iyi olduğunu duydum. Gerçi eskiden de bunu seziyordum." Shen, yüzünde belli belirsiz bir kızarıklık hissetti. O eski günleri hatırladı, Penetalia'nın öğretilerini, birlikte geçirdikleri anları…
"Kaç döngü geçti Penetalia?" diye sordu sessizce. Penetalia omuzlarını hafifçe kaldırdı. "Bilmiyorum. Zaman Malken'de yine akışını sürdürdü, belki yıllar, belki tanrı yılları geçti. Senin iç saatine göre sadece bir buçuk döngü mü oldu yoksa? Her ne ise, şimdi buradasın." Shen iç geçirerek başını salladı.
Penetalia, "Haydi," dedi, "Seni fazla yormayacağım. İlk dinlen, sonra seni onunla tanıştıracağım. İkna etmen gerek, en azından eğitimi kabul etsin. Yoksa ırkının son örneği olarak kaybolup gidecek." Shen kararlı bir nefes aldı. "Tabii ki. Buraya bu yüzden çağrıldıysam elimden geleni yaparım."
Penetalia kapıyı aralayıp Shen'e bakarak hafifçe gülümsedi. "Hoş geldin Shen… tekrar." Shen de hafif bir tebessümle karşılık verdi. Derin bir duygusal dalga içini ısıttı. İkisi, odadan çıkıp uzun bir koridora adım attıklarında Shen, "Demek ki kader yine bizi birleştirdi," diye fısıldadı içinden. Penetalia önden yürüdü, Shen arkasında ilerledi, E.K.T'nin beyaz kristal ışıkları altında tekrar aynı hoca-öğrenci hissini yaşar gibiydi. Ama bu kez daha fazlası vardı: İkisini de bekleyen yepyeni bir mücadele, psişik varlığın eğitimi ve belki geçmişten bugüne taşınan, yarım kalmış duygular.
Shen, E.K.T kurumunda kendisine ayrılan odada birkaç saattir dinleniyordu. Valdea Yarımadası'nda, beyaz sütunların ve kristalimsi kayalıkların ortasında konumlanmış bu yerde, çoktan görevi almış, Penetalia'nın burada oluşuna şaşırmış, kurumun işleyişi hakkında kabaca bilgi sahibi olmuştu. Şimdi ise yalnız kaldığı anda içini kemiren duygulara teslim oluyordu. Bir yandan, aradan geçen yılları hesaplamaya çalışıyor, Malken Krallığı'nda ve Tonoflenya'nın göklerinde yaşanan değişimleri sorguluyordu.
En son Malken Krallığı'ndan ayrıldığında, etraf beyaz ışıkla yıkanıyordu. O sıralarda 2550-uma yılının 30. döngü döneminde olduklarını hatırlıyordu. Gök yüzü genelde soğuk bir beyaz parıltıyla doluyor, kristal tozların çoğu gri tonlarda yansıyordu. Şimdiyse Valdea Yarımadası'na gelirken gördüğü manzara bambaşka renklere evrilmişti. İçinde "Demek o dönemde ana güneş yörüngedeydi, ama şimdi sinha yılına girdik," diye geçiriyordu. Göklerin ışık kaynağı değişince toprağın, bitkilerin, hatta gökyüzünün rengi bile değişebiliyordu Malken'de.
Sessizce kendi gemisinde tuttuğu zaman kayıtlarını gözden geçirdi: Gidişi 2549-30 civarına denk geliyordu. Dönüşte 2550-10 diye duymuş, en azından E.K.T'deki bir görevli kısaca bundan söz etmişti. Hesabına göre uzun tanrı yılları, döngüler... "Muhtemelen 30, belki 40 döngü yılı geçmiş," diye mırıldandı. Her tanrı yılının 60 döngü yılı ettiğini hatırlayınca, "Belki de bir yarım tanrı yılı," diye kederli bir fısıltı duyuldu dudaklarından. Zamanın böyle akıp gitmiş olması aklında bir sürü soruyu tetikliyordu.
Düşüncelere dalmışken kapı nazikçe tıklandı. "Shen?" diye bir ses duyuldu. Bu sesi tanıyordu; E.K.T'nin yardımcı görevlilerinden biri. "Penetalia sizi çağırıyor," dedi çekingen bir tavırla. Shen derin bir nefes aldı, içinde yükselen heyecanı bastırmaya çalışarak kapıya yöneldi. "Tamam," dedi. "Gidiyorum."
Koridorda birkaç adım attıktan sonra, görevliler ona yol gösterdi. Malken Krallığı'nın bu kristalimsi atmosferi, E.K.T binasının süt beyaz duvarlarında ve döşemelerinde de yansıma yapıyor; yer yer turuncu, mor, gri tonlamalar oyun gibi gözleri dolduruyordu. Shen, bir yandan etrafın sessizliğini hissediyor, bir yandan kafasında Penetalia'yla geçecek konuşmayı tasarlıyordu.
Sonunda, Penetalia'nın bulunduğu o geniş odaya vardı. İçeri girdiğinde, Penetalia'yı gördü; önceki zamanlara göre çok daha görkemli bir giysi içindeydi. Giydiği elbise buz mavisi ve morun iç içe geçtiği, omuzlarından aşağı dökülen opal desenli geniş bir tasarıma sahipti. Saçları, yine yıldız biçiminde yukarı topladığı tellerle parlak bir gümüş ışıltısı taşıyordu. Shen onu böyle görünce, "Zaman ona dokundukça daha da kadim, daha da zarif kılıyor," diye düşündü.
Penetalia gülümsedi. Shen içeri adım atınca, "Merhaba," diye seslendi. "Geldiğin iyi oldu. Umarım biraz dinlenmişsindir." Shen hafifçe başını salladı. "Dinlendim ama kafamı dinleyemedim," diye gülümsedi. "Yıllar geçişini düşünmekten kendimi alamadım. Baksana, 2550-uma'dan 2550-sinha'ya geçmişiz bile. Ne kadar zaman oldu kim bilir."
Penetalia hafifçe iç çekti. "Evet, sana göre uzun, bana göre de farklı bir akış. Burada ışıklar ve yörüngeler değişiyor, takvim hızlıca devriliyor. Sen gittikten sonra E.K.T'nin kuruluşu hızlandı ve ben buraya geldim. Şimdi ise seni buraya davet etme vaktim geldi diyelim." Shen sordu: "Beni çağırdın, çünkü bir göreve ihtiyacın var, biliyorum. Bu psişik dişi varlık meselesi, değil mi?" Penetalia ciddi bir ifadeyle başını salladı. "Çok sorun çıkarıyor ve kimse eğitime çekemedi. Irkı yok olmak üzere. Onu kazanmamız gerek ama inatçı."
Shen yaklaşarak, "Nasıl bir ırk?" dedi. Penetalia eliyle hafif bir işaretle odadaki koltuklardan birine oturmasını önerdi. "Soyut telepati gücü yüksek, agresif bir mizacı var. Ama sen... belki bir yaklaşım bulabilirsin," diye ekledi. Shen biraz durgunlaşarak "Elbette yaparım," diye onayladı.
Bir süre görevden, takibattan ve raporlardan söz ettiler. E.K.T binasındaki yeni prosedürleri, Shen'in gemisinin raporlama yöntemlerini ele aldılar. Konuşma gittikçe durgunlaşınca Shen, odadaki loş ışıltılara bakarak "Şu 'sevgi elementini' hatırlıyor musun?" diye sordu. Penetalia başını kaldırıp gözlerini Shen'e dikti. "Hatırlamaz mıyım? İçime bir filiz attığını söylemiştim, değil mi? Şimdi kocaman bir ağaç gibi hissediyorum onu."
Shen gülümsedi. "Demek gerçekten büyüdü. Dünyamdan verdiğim örnekleri anımsıyor musun, ateşin demirle çiftleşmesi, okyanuslarla alg ve resif döngüsü..." Penetalia "Evet," diye mırıldandı. "Birinin tek başına yaptığı etkiyle, birleştiği zaman ortaya çıkan şey ne kadar farklı olabilir... anladım. Yine de tam çözemiyorum." Shen sakince açıkladı: "Bu insani element, aşk, sevgi, çok boyutlu bir kimya gibidir. Karşındaki varlığı her an görmek, yanında hissetmek, onun için her şeyi yapmak istersin. Bir güç, bir değişim... Bazen evrendeki anormallikler gibi çok yoğun hissedilir."
Penetalia durup içine bakar gibi oldu. "Gerçekten kuvvetli bir şey. Ve, peki sana bu hisleri hissettirenin göz önünde olmasını istiyor musun? Onun için her şeyi yapabilecek gibi hissediyor musun?" Shen dudaklarını büzerek "Eğer bana bu duyguyu yaşatıyorsa, elbette. O kadar doğal ki," dedi. "Aynı şekilde ben de karşımdakinde bir etki yaratıyorsam, aramızdaki bağ büyüyor." Penetalia bakışlarını indirerek "Ne tuhaf," diye fısıldadı, "kendi içimde de benzer bir güç hissediyorum. Çok kuvvetli..." Sonra aniden yüzünü Shen'e döndü, sesi titrek: "O şeyi tekrar yapar mısın?"
Shen hafifçe kaşlarını kaldırdı, ne kastettiğini merak edercesine. "Neyi?" dedi. Penetalia hafif kızardı: "Buradan en son ayrıldığında, bana yaptığın... adına öpücük diyordun sanırım. O." Shen duraksadı, içinde yayılan o eski kıvılcımı hissetti. Usulca doğruldu, Penetalia'ya bir adım yaklaştı. Kadının bakışlarında merak ve arzunun karışımı vardı. Shen onun sağ yanağına yavaşça eğildi, dudaklarını orada gezdirerek hafif bir öpücük kondurdu. Teninde, büyünün hafif titreşimini andıran bir sıcaklık sezildi.
Penetalia gözlerini kapattı, "Bu mu?" dedi fısıltıyla. Shen başını eğerek "Evet," dedi. "Biz ona öpme diyoruz. Karşılıklı yakınlık ve sevgi ifadesi. Bazen arzu, bazen duygu." Penetalia yutkundu, "Tekrar," diye neredeyse duyulmayan bir sesle karşılık verdi. Shen ikinci kez, bu sefer sol yanağından öptü, biraz daha uzun, biraz daha baskın. Penetalia'nın bedeni su gibi şekil değiştiriyor, yumuşak dokusuyla Shen'in parmaklarının hafifçe gömülmesine izin veriyordu.
Shen, penetalia'nın narin kollarına dokunup saçlarına uzandığı anda hafif bir "tını" işitti. "Saçların," diye mırıldandı geri çekilerek. Penetalia merakla bakınca Shen tekrar dokundu: Parlak tellerden dokunma sıklığına göre farklı tonlarda bir ses çıkıyordu. Penetalia nefes alıp "Bu benim astral özümün yansıması olabilir. Bu hissi ilk kez duyuyorum," dedi. Shen ise hafifçe gülümsedi, "Çok hoş bir yankı." Ardından tekrar dudaklarını Penetalia'nın dudaklarına götürdü.
Bu kez daha derin, daha uzun bir öpücüğe dönüştü. Shen'in elleri kadının saçlarından kayarak omuzlarına, oradan beline indi. Penetalia, nefeslerinin kesiştiği noktada bir titreşimle kalakaldı. Eteğinin kıvrımları Shen'in bedenine sürtündü, iki vücut neredeyse iç içe gelmeye başlamıştı. Penetalia, "Bu kısa sürmez herhalde," dedi. Shen nefesini tutarak "İstediğin kadar sürebilir," diyerek yanıtladı. Penetalia "Daha uzun... denemek istiyorum," deyince Shen ilkin şaşırdı ama kadının gözlerinde merak ve cüret vardı.
Öylece birbirlerine sarılarak dudaklarını ve dillerini uyumlu bir dansa bıraktılar. Penetalia'nın içindeki o "ağaç" sanki yeni dallar uzatıyor, her yeni nefes alışında Shen'i bedenine biraz daha yaklaştırıyordu. Shen ellerini sıkılaştırıp kendine çektiğinde kadının yumuşak bedeninde derin bir dalga gibi titreme sezdi. Büyüyle yaratılmış sanki esnek bir maddeden yapılmış gibiydi Penetalia.
Tam her şey yoğunlaşmış, nefesler birbirine karışmışken Penetalia aniden geri çekildi. "Dur," diye fısıldadı. "Biri geliyor." Shen iki metre kadar sıçrayıp kıyafetini düzeltirken kapı hafif bir mekanik sesle açıldı. İçeri giren görevli, "Efendim, yeni iki varlık planlandığı gibi binaya getirildi," dedi. Penetalia derin bir solukla gözlerini kapattı, birkaç saniye kendini toparlamaya çalıştı. Shen de yüzünde belli belirsiz bir kızarıklıkla duruyordu.
Görevli, ikisinin de halinden pek bir şey anlamasa da beklemeye devam etti. Penetalia yüzüne ciddi bir maske takarak "Tamam, hemen ilgileneceğim," dedi. İçinden patlayan o duyguyla, bu anı böldüğü için neredeyse karşısındakini yok etmek istiyordu ama kendine hâkim oldu. "Görüşmek üzere, Shen," diyerek bir yandan kapıya doğru yürüdü. Shen de başka bir tarafa gitmek üzere kapıdan kendine yol açtı. İkisi bakıştı, kısa bir göz teması, ikisi de ne hissettiğini anladı. Sonra Penetalia görevliyle çıkıp uzaklaştı. Shen, uğultulu bir kalp atışıyla, "Bu element büyüdükçe daha da güçlü olacak," diye geçirdi aklından.