WebNovels

Chapter 2 - Bölüm II : Altın Gözlü Sessizlik

Sabah olduğunda köy uyanmadı.

Sadece hareket etti.

Kapılar açıldı, insanlar dışarı çıktı ama kimse konuşmadı. Rüzgâr hâlâ yanlış yönden esiyordu ve bu, gece olup bitenlerin bir rüya olmadığını herkese hatırlatıyordu. Kimse kapıdan söz etmiyordu. Taş kapının adını anmak, onu çağırmakla eşdeğerdi.

Earl, evinin önünde duruyordu.

Taş duvara yaslanmış, sabah ışığının altın gözlerine vurmasına izin vermişti. Bu gözler, köyde her zaman huzursuzluk yaratmıştı. Güneşin altında bile fazla parlak görünürlerdi; sanki ışığı yansıtmaz, hatırlardı.

Yanından geçenler bakışlarını kaçırdı.

Ama hepsi onu fark etti.

Earl'ün sessizliği, köyün sessizliğinden farklıydı. İnsanlar susar, Earl suskun olurdu. Konuşmamayı seçerdi. Çünkü konuştuğunda, sözcükler fazlalık gibi gelirdi.

Kolunun altından geçen eski yara, gömleğin altından belli belirsiz seçiliyordu. Kimse sormazdı. Çünkü daha önce soranlar, cevap alamamıştı. Ya da aldıkları cevap, onları rahatsız etmişti.

Earl yürümeye başladı.

Köy meydanından geçerken fısıltılar duyuldu. Düşük sesli, yarım bırakılmış cümleler…

"Dün gece—"

"Kapıya gitmiş diyorlar—"

"Altın gözlü olan—"

Earl durmadı.

Meydanın ötesinde, boş bir alan vardı. Eskiden antrenman yeri olarak kullanılırdı. Taşlar düzlenmiş, çevresi aşınmıştı. Earl oraya geldiğinde kimse onu takip etmedi. Ama herkes uzaktan izledi.

Earl kılıcını kınından çıkardı.

Metal sesi yine duyulmadı.

Altın Yara, sabah ışığında sıradan bir kılıç gibi görünüyordu. Ne parlıyordu ne de tehditkârdı. Ama Earl kılıcı eline aldığında, hava değişti. Sanki görünmez bir çizgi çekilmişti.

Earl ilk hamleyi yaptı.

Hızlıydı ama aceleci değildi. Adımları net, dengeliydi. Kılıç savrulmuyor, yerini biliyordu. Her hareket, daha önce defalarca yapılmış gibi kusursuzdu.

Köylüler nefeslerini tuttu.

Bu bir gösteri değildi.

Bir prova da değildi.

Bu, Earl'ün kendini hatırlama biçimiydi.

Bir anda durdu. Kılıcı indirdi. Göğsü hafifçe kalkıp indi. Tam o sırada, omzundaki eski yara sızladı. Earl kaşlarını çatmadı ama bunu hissetti.

Kılıç, bedelini hatırlatıyordu.

Earl kılıcı tekrar kınına koydu. Arkasını döndüğünde, yaşlılardan biriyle göz göze geldi. Adamın bakışında korku yoktu. Daha kötüsü vardı: kesinlik.

O bakış, şunu söylüyordu:

"Bu senden kaçamaz."

Earl başını hafifçe eğdi. Saygıdan değil. Kabullenişten.

Gün ilerledikçe köyde gariplikler arttı. Bir kapı kendi kendine kapandı. Bir çocuk, hiç bilmediği bir sembolü toprağa çizdi. Bir köpek, dağa doğru bakıp uzun süre havladı ama yaklaşmadı.

Earl bunların hepsini fark etti.

Akşamüstü olduğunda, yalnız kalmak için köyün kenarına yürüdü. Taş kapıya bakabileceği ama ona yaklaşmayacağı bir noktada durdu. Güneş dağın arkasına çekilirken, kapının olduğu yer gölgede kaldı.

Earl kılıca baktı.

"Bu senin işin," dedi sessizce.

Altın Yara cevap vermedi.

Ama Earl, kabzanın altında hafif bir titreşim hissetti. Bu bir uyarı değildi. Henüz.

Earl gözlerini kapattı.

İlk kez şunu düşündü:

Bu sessizlik, fırtına öncesi değildi.

Bu sessizlik, bekleyişti.

Ve beklenen şey, yalnızca kapı değildi.

More Chapters