Hazal'ın Anlatımı
Kalbim sanki göğsümden çıkacak gibiydi. Boran'ın yüzünde taş kesilmiş bir ifade vardı, Arif'in dudaklarından çıkan o tek kelimeyle – "Evet" – bütün dengeler yıkılmıştı.
Bir anda her şey hızlandı. Masanın altındaki tabancaların tetiğe sürülen soğuk parmağı, odadaki havayı keskin bir çelik kokusuna çevirdi. Boran ve Arif, artık sadece iki kardeş değil; silahlarını birbirine doğrultmuş iki düşmandı.
"Arif… indirsene şu silahı!" diye haykırdım. Sesim titredi, gözyaşlarım boğazımı düğümledi. Ama ikisinin gözünde de ne ben vardım, ne başka bir şey. Sadece hesaplaşma.
---
Boran'ın Anlatımı
Silahın namlusu, öz kardeşime doğruluyordu. O an elimdeki tabanca bana ateşten ağır geldi. Ama gözlerimdeki öfke titremedi.
"Benim soframa ihanet edenin yaşama hakkı yoktur," dedim buz gibi bir sesle.
Arif'in dudaklarında acı bir gülümseme belirdi. "Biliyorum abi… bu yüzden hazır geldim."
O an odada çıt çıkmıyordu. Saatin tiktakları bile nefesimi kesiyordu.
---
Hazal'ın Anlatımı
Onları öyle görünce ciğerim parçalandı. İki kardeş, aynı anneden doğmuş iki can, şimdi birbirinin hayatına kast ediyordu. Bir an düşünmeden aralarına koştum.
"Yeter!" diye haykırdım. Gözyaşlarım yüzümden akıyordu. "Silahları indirin! Birbirinizi öldürürseniz bu savaş asla bitmez, sadece kan çoğalır!"
Boran'ın parmağı tetiğe daha da yaklaştı. Arif'in gözlerinde ise kararlılık vardı. Sanki yıllardır içinde büyüttüğü kin, onu geri dönüşü olmayan bir yola sokmuştu.
O an… her şey bir nefese bağlıydı. Birinin tetiğe dokunması, bütün hayatlarımızı sonsuza kadar değiştirecekti.
Ben, ölümün gölgesinde aralarına siper olmuştum.
---
Boran'ın Anlatımı
"Hazal, çekil!" diye haykırdım. Sesimde öfke değil, korku vardı.
Ama o gözlerimin içine baktı. "Hayır Boran," dedi. "Senin ellerinde kardeşinin kanı olursa, bu ateş seni de yakar. Ben buna izin vermem."
Silah elimde titredi. İlk kez… karar vermekte zorlandım.