Gece, denizin üzerinde neredeyse siyaha çalan bir maviye bürünmüştü. Sis, kıyıdan uzaklaştıkça yavaş yavaş inceliyor, şehrin eski sokaklarının taş zemininde ay ışığı parça parça kırılıyordu.
Lina, elinde sıkıca tuttuğu paslı anahtara baktı. Metal soğuktu, ama sanki hafifçe titreşiyordu. İlk adam —o hâlâ adını söylememişti— önde yürüyordu, sessizdi. Üçüncü adam ise arkadan geliyordu; adımlarının ritmi ağır ve belirgindi.
Sokağın sonunda, neredeyse yıkılacak gibi duran eski bir taş ev belirdi. Kapısında yılların rüzgârı ve tuzlu deniz kokusu sinmişti. Pencerelerden yalnızca biri açıktı, içeriden sarı bir lamba ışığı sızıyordu.
Adam, Lina'ya dönerek başıyla içeri girmesini işaret etti.
— Burada gürültü yapma.
İçeri girdiklerinde, odanın ortasında tozlu bir masa ve masanın üzerinde siyah bir kadife örtü vardı. Üçüncü adam örtüyü kaldırdığında, altından küçük bir ahşap kutu çıktı. Kapağında, Lina'nın mektubundakiyle aynı damga: yarım ay ve dalga.
Lina'nın kalbi hızlandı.
— Bu… rüyamda gördüğüm kutu.
Adamlar birbirlerine baktılar. İlk adam, kutuyu önüne çekti. Paslı anahtarı Lina'ya uzattı.
— Sen açmalısın.
Lina anahtarı yerine yerleştirdiğinde, metalin içten gelen hafif bir klik sesiyle kilit döndü. Kutunun kapağı yavaşça açıldı. İçeride sararmış mektuplar, birkaç siyah beyaz fotoğraf ve ince bir gümüş kolye vardı. Kolye, yarım ay biçimindeydi ve ortasında minik bir dalga oyması vardı.
Lina, fotoğraflardan birini eline aldı. Gözleri büyüdü.
Fotoğrafta, kendisine tıpatıp benzeyen ama yaklaşık yirmi yaş daha genç görünen bir kadın vardı. Yanında… ilk adam duruyordu. Ama fotoğraf eskiydi; o adam hiç yaşlanmamış gibiydi.
Lina fısıldadı:
— Bu… nasıl olabilir?
İlk adam bakışlarını kaçırdı.
— Sana bunu anlatmam yasaktı. Ama artık çok geç.
Üçüncü adam araya girdi:
— O, sana sandığından daha uzun zamandır bağlı. Ve bu bağ… senin hayatını kurtaracak ya da seni mahvedecek.
Lina mektuplardan birini açtı. El yazısı tanıdıktı; ama kime ait olduğunu hatırlamıyordu. Satırlar titrek harflerle yazılmıştı:
"Eğer bu satırları okuyorsan, zaman döngüsü kırılmış demektir. Onu koru, yoksa kıyı bir daha asla sessiz olmayacak."
O an, evin dışında bir gürültü patladı. Uzaktan gelen, denizin uğultusuna karışmış bir çan sesi. İlk adam hızla pencereye gitti. Yüzü sertleşti.
— Bizi buldular.
Lina kutuyu kucakladı, ama gözleri hâlâ onun gözlerinde takılı kaldı. O bakış, hem "Kaç" diyordu hem de "Gitme" diye yalvarıyordu.
Ve Lina anladı… Kutunun sırrı yalnızca geçmişi değil, kalbinin kime ait olacağını da belirleyecekti.
---