WebNovels

Chapter 3 - damganın sırı

Sis, rüzgârla birlikte hafifçe çekildiğinde, iskele taşlarının ıslak yüzeyinde yansıyan ay ışığı parladı. Yarım ay, denizin üzerinde titrek bir gümüş şerit gibi uzanıyordu. Lina, üçüncü adamın elindeki mektuba bakarken, cebindeki kendi mektubunun ağırlığını daha da fazla hissetti. İki mektup da aynı damgayı taşıyordu: yarım ayın üzerine vurmuş ince, kıvrımlı bir dalga motifi.

Adamın sesi, sisin arasında yankılandı.

— Bu simge, sıradan bir işaret değil. O, bir sözün… tutulmamış bir yeminindir.

Lina, yutkundu. — Hangi yemin?

İlk tanıştığı adam —henüz adını söylememişti— başını hafifçe yana çevirdi. Yüzünde kararsız bir ifade vardı. — Ona her şeyi anlatmak tehlikeli.

Üçüncü adam gülümsedi, ama o gülümseme soğuktu. — Artık fark etmesi gerekiyor. Zaman azaldı.

---

Lina'nın zihninde bir görüntü belirdi. Bu, hafızasına aitmiş gibi değildi; daha çok, rüyada görülen ama gerçek hissi veren bir sahne gibiydi.

Yıllar önce, belki on yıl… Belki daha da fazla.

Bir sahil… Ay, yine yarım. Dalga, kıyıya yavaşça vuruyor. Kumların üzerinde iki siluet duruyor: Biri genç bir adam, diğeri siyah pelerinli uzun boylu biri. Genç adam, elinde küçük bir ahşap kutu tutuyor. Kutunun kapağında aynı damga kazınmış.

Pelerinli sesleniyor:

— Bunu koruyacaksın. Ne olursa olsun, geri vermeyeceksin.

Genç adam soruyor: — Peki ya geri isteyen ben olursam?

— O zaman, seni tanımamış gibi yaparım. Çünkü sen, o günü hatırlamıyor olacaksın.

---

Lina gözlerini kırpıştırdı, görüntü sis gibi dağıldı. Derin bir nefes aldı. — Ben… bu işareti daha önce gördüm.

İlk adam bir adım attı, ona yaklaştı. Bakışları endişeli ama aynı zamanda sıcak, korumacıydı. — Nerede gördün?

Lina, hafızasının sınırında titreyen o sahneyi zorladı. — Bir kutunun kapağında… ama… sanırım çocukken.

Üçüncü adam başını salladı. — Demek ki hatırlamaya başlıyorsun.

Bir an sessizlik oldu. Denizin uğultusu dışında hiçbir ses yoktu. Sonra üçüncü adam yavaşça mektubunu açtı. İçinden küçük bir anahtar düştü. Paslanmış, ama hâlâ sağlam görünüyordu.

— Bu anahtar… damganın ait olduğu kutuyu açar. Ve o kutunun içinde, neden burada olduğun yazılı.

Lina, elini cebine attı, kendi mektubunu çıkardı. Titreyen elleriyle zarfı açtı. İçinde sadece tek bir cümle vardı:

"Anahtar sana geldiğinde, geri dönme."

Adamlar birbirlerine baktı. İlk adamın yüzünde keskin bir huzursuzluk vardı.

— Bu, onu gönderen kişinin hâlâ seni izlediği anlamına geliyor.

Lina, istemsizce geri adım attı. — Kim gönderdi bunu?

Üçüncü adam, sisin içinde yavaşça kaybolmaya başlayan bir gölgeyi işaret etti. — O sorunun cevabı, zaten bizi buraya çağıran şey. Ve cevap… yalnızca geçmişte gizli.

---

O gece, üçü birlikte kıyıdan ayrıldılar. Şehrin eski kısmına doğru yürürken, sokak lambalarının sarı ışıkları sisin içinde hayalet gibi süzülüyordu. Her adım, Lina'nın kalbine hem merak hem de boğucu bir gerginlik yerleştiriyordu.

Ama bu gerginliğin içinde, ilk adamın —adı hâlâ bilinmeyen o yabancının— bakışlarında farklı bir şey vardı. Gözleri, sanki ona "Yanında olacağım" diyordu. Fakat aynı zamanda, o gözlerde derin bir suçluluk da vardı.

Lina, farkına varmadan onun adımlarına uymuştu. İki adam arasında yürürken, göğsünde yeni bir his doğuyordu. Belki bu hikâyede en büyük tehlike, yalnızca damganın sırrı değil… kalbinin hangi tarafa çekileceğiydi.

Ve uzaklarda, yarım ay bulutların arasına girdiğinde, denizin üzerinde yalnızca dalgaların sesi kaldı.

Ama Lina biliyordu… bu, sessizlikten önceki son huzurdu.

---

More Chapters