WebNovels

Chapter 2 - 2.

Babam gitti," dedi Halil, sesi o kadar kısıktı ki, neredeyse kendi bile duyamıyordu. "Ve bir daha gelmedi. Seni de göndermem. Anlamıyor musun, sen benim her şeyimsin!"

"Beni değil," diye karşılık verdi İbrahim, gözlerindeki yaşları gizlemek için başını öne eğerek. "Bizi. Beraber. Seninle. Sen beni bırakıp gitsen..." Cümlesini tamamlayamadı. En büyük korkusunu, en büyük isteğiyle birlikte söylemişti. Gitmek istiyordu, ama yalnız değil. Abisiz, o cehennemi hayal edemiyordu.

Halil, kardeşinin omzuna dokundu. Genç, neredeyse çocuk sayılacak omzu, titriyordu. Bu titreme, uzak top seslerinden değil, içindeki fırtınadan kaynaklanıyordu. Onu evde, kapının eşiğinde, annelerinin yanında bırakmanın, onu savaşa götürmekten daha büyük bir ihanet olup olmadığını düşündü. Evde bırakmak, onun ruhunu yavaş yavaş öldürmek olmaz mıydı? Gözlerdeki o ışığı söndürmek?

"Annemin yüreği dayanmaz, İbrahim," diye mırıldandı. Bu, son kalkanıydı. Son, mantıklı, insani itiraz. "Babam gittiğinden beri her gece onun ağladığını duyuyorum. Bir de sen gitsen, bir de ben... Onu yalnız bırakamayız."

İbrahim, sonunda başını kaldırdı. Yüzü ıslaktı ama sesi, çelik gibi sağlamdı. "Babamızın yüreği dayandı mı? Dayanmak zorunda. Biz de öyle. Bu, onun için değil. Hiç kimse için değil. Bu... bu vatan için. Babamın kanının üzerine düştüğü toprak için."

Halil, elini kardeşinin omzundan çekti. Pencereden dışarı, sakin, ama her an parçalanmaya hazır görünen köye baktı. Bir karar vermek, bir yargıç gibi hissettiriyordu. Birini yaşamaya, diğerini ölmeye mahkum etmek gibi. Ya da ikisini birden.

"Peki ya sen?" diye sordu İbrahim, sesi yeniden bir çocuğun kırılganlığına bürünmüştü. "Sen gitmeyi düşünmüyor musun? İçinde bir ses yok mu seni çağıran? Geceleri babamın çağıran sesi yok mu?"

Vardı. Öyle güçlü bir ses ki, neredeyse kulaklarını sağır ediyordu. Babasının intikamı, toprağının borcu, içinde uğuldayan bir fırtına. Ama aynı zamanda, annesinin, savaşın ilk günlerinden beri her sabah sessizce ağlayışı da vardı.

"Ben düşünmem," dedi Halil, yüzü taşlaşmıştı. "Ben yaparım. Ya da yapmam. Senin gibi çocuk değilim ben. Her söylediğim kelimenin, her yaptığım hareketin sorumluluğunu taşımak zorundayım."

Ardından döndü ve bıçağı yeniden eline aldı. Taşa sürtünme sesi, bu kez daha keskin, daha kararlı çıkıyordu. İbrahim, cevabın bu olmadığını biliyordu. Bu bir erteleme, bir iç hesaplaşmanın dışa vurumuşu. Abisi, taşla çeliği birbirine sürterek, kendi içindeki zıt güçleri birbiriyle savaştırıyordu.

"Yarın," diye fısıldadı Halil, bıçağa bakarak. "Sabah... ilk ezanda. Kararımızı veririz. Ya gideriz... ya da gitmeyiz. Ama bu gece... bu gece çok düşüneceğiz. Anlıyor musun beni? Hem kendimiz için, hem annemiz için, hem de... hem de babamın hatırası için doğru kararı vermeliyiz. Ama İbrahim, gideceksek bile anamızdan bunu gizleyemeyiz."

İbrahim, bunun bir 'hayır' olmadığını anladı. Bu, bir 'belki'ydi. Ve 'belki', bu umutsuz durumda, 'evet'ten daha değerliydi. İçini çekti, odadan çıkarken annesinin uyuduğu odaya doğru baktı. Ona nasıl veda edeceklerdi? Hiçbir şey söylemeden, sadece bir bakışla mı? Yoksa, bir daha asla dönemeyeceklerini bile bile, "Gidiyorum" diyerek mi?

Kapının eşiğinden çıkarken, Halil'in sesi onu durdurdu.

"İbrahim."

Döndü.

"Bu gece dua et," dedi Halil, gözleri hâlâ bıçağın üzerindeydi. "Sadece gitmek ya da kalmak için değil. Yüreğimizin doğruyu bulması için. Çünkü... çünkü ne yaparsak yapalım, bir parçamızı burada bırakacağız. Gitsek de, kalsak da..."

İbrahim başını salladı, boğazı düğümlenmişti. Artık konuşamazdı. Odadan çıktı, koridorda yürüdü. Annesinin kapısının önünde durdu. İçeriden derin, huzurlu nefes sesleri geliyordu. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Belki de en büyük lütuf buydu.

Halil ise tek başına kaldığında, bileyi taşını bıraktı. Elleri hâlâ titriyordu. Kardeşinin "bizi" sözü kulaklarında çınlıyordu. 'Biz'. Artık bir kişi değildi. Bir bütündüler. Ve bu bütün, ya beraber savaşacak, ya da beraber savaşmanın ağırlığını omuzlarında taşıyacaktı. Dışarıda, güneş yükseliyor, gölgeler kısalıyordu. Ama evin içindeki gölge, daha yeni çökmeye başlamıştı. Bu gece, belki de hayatlarının en uzun gecesi olacaktı.

More Chapters