WebNovels

Chapter 10 - 10.Bölüm- Unutulmuş Sığınak

Kök Odası'ndaki boğucu karanlık ve zihinsel saldırının izleri, tünelde ilerlerken hâlâ üzerlerindeydi. Sere'nin nefesi hâlâ hızlı ve sığdı, zihni o çürüten fısıltılardan kurtulmaya çalışıyordu. Moaito ise önde, bir gölge gibi sessizce ilerliyor, her an yeni bir tehdit beklentisiyle tetikteydi. Sonunda, tünelin sonundan sızan soluk, doğal bir ışık ve temiz, tuzlu bir hava onları karşıladı.

Kendilerini, Kader Gölü'nün gözden uzak, yüksek kayalıklarla çevrili bir koyundaki geniş bir mağarada buldular. Burası, kök odasının aksine, huzur doluydu. Mavi-yeşil sarkıt ve dikitler, tavandan ve zeminden fışkırıyor, mağarayı doğal bir tapınağa dönüştürüyordu. Gölün suyu, mağaranın ağzından içeri süzülen ışıkla birlikte, duvarlarda mavi dans eden yansımalar oluşturuyordu. Havada, nemli taş ve iyot kokusu vardı.

Sere, bir kaya çıkıntısına yaslandı ve gözlerini kapattı. Vücudu, yaşadığı şoktan titriyordu. "O... o benim korkumdu," diye fısıldadı, sesi hâlâ titrek. "İçimdeki en karanlık şey."

Moaito, mağara girişine yakın duruyor, dışarıyı gözlemliyordu. "Evet," diye onayladı, sesi alçak. "Ve onunla yüzleştin. Bu, bir kılıç darbesinden çok daha zordur." Sonra, mağaranın kenarındaki bir bitki örtüsüne yöneldi. Elleriyle, mor çiçekli, yapışkan yaprakları olan bir ot topladı. Onu ezerek, Sere'nin gölgenin dokunduğu yerlerde oluşan morarmış, soğuk izlerin üzerine nazikçe sürdü. Temas, bir şifacınınkisi kadar hassastı. "Bu, zihnin yaralarını sarmaya yardım eder," diye açıkladı, nadiren gözüken bir içgörüyle.

Bu küçük, insani jest, Sere'de derin bir sıcaklık uyandırdı. Bu, savaşçı Moaito değil, bin yıllık acıyı anlayan bir varlıktı.

Bir süre sessizce oturdular, sadece gölün hafif çırpıntılarını ve birbirlerinin varlığını dinleyerek. Bu sessizlik, doldurulması gereken bir boşluk değil, iyileşmelerine izin veren bir balsamdı.

Dinlendikten sonra, merakları ağır bastı. Moaito, mağaranın derinliklerini keşfe çıktı. Duvarlar pürüzsüz ve doğaldı, ta ki eli, kayaya kazınmış çizgiler hissedene kadar. "Sere," diye seslendi, sesinde yankılanan bir aciliyet vardı. "Buraya bak."

Sere yanına gitti. Moaito'nun işaret ettiği duvar, ilkel ama şaşırtıcı derecede ayrıntılı bir kabartmaydı. Bu bir haritaydı.

Merkezde, tanıdık bir şekil vardı: Kader Gölü ve ortasındaki kule. Ama ondan dört ayrı yöne, bir labirent gibi uzanan çizgiler yayılıyordu. Bu çizgiler korkunç bir hikaye anlatıyordu: biri simsiyah, çürümüş gibi görünen, diğeri ise ölümcül derecede beyaz ve kırılgan olan iki renkle işaretlenmişti. Dört ana nokta, bu çizgilerin ucunda, dört kadim sembolle işaretlenmişti:

Ateşin Kalbi (Zaten oradaydılar, haritada kısmen kararmıştı.)

Rüzgarın Doruğu (Bir kasırga sembolüyle.)

Toprağın Omurgası (Çatlamış bir dağ zinciriyle.)

Suyun Gözü (Bir girdap sembolüyle.)

Ve haritanın en kenarında, bu dört elementin sembollerinin bir daire içinde birleştiği, parlıyormuş gibi oyulmuş tek bir nokta daha vardı. Altında, kadim dilde bir yazıt: "Dengenin Odağı - Yeniden Doğuşun Eşiği."

Sere'nin kalbi hızla attı. "Bu... bu ne anlama geliyor?"

Moaito'nun gözleri, uzun süredir ilk kez saf, sarsılmaz bir kesinlikle parladı. "Her şeyin anlamı," diye fısıldadı, parmağı haritadaki dört noktayı takip ederek. "Denge soyut bir fikir değil. Dünyanın temelini oluşturan dört direğin uyumu. Void, işte bu direkleri çürütüyor. Ateşin Kalbi'nde gördüğümüz gibi. Bizim görevimiz... sadece tepki vermek değil. Onarmak. Bu dört noktayı temizlemek ve nihayetinde..." Parmağını haritanın kenarındaki "Yeniden Doğuş" noktasına götürdü. "Oraya ulaşmak."

Bu bilgi, Sere'nin zihninde her şeyi yerli yerine oturttu. Artık amaçsızca sürüklenmiyorlardı. Devasa, net bir yol haritaları vardı.

"Peki nereden başlayacağız?" diye sordu Sere, sesi artık korkusuz, kararlılıkla dolu.

Moaito, haritayı inceledi. "Rüzgarın Doruğu en yakın olanı. Ve rüzgar, değişimin ve haberlerin taşıyıcısıdır. Orada, neler olup bittiğine dair daha fazla şey öğrenebiliriz."

Mağaradan ayrılmaya hazırlandılar. Sırt çantalarını toplarken, Moaito mağaranın ağzından dışarıdaki gri, dengesiz dünyaya baktı. Yüzyıllar sonra ilk kez, için için garip bir duygu hissetti: Umut. Artık sadece bir bekçi, bir kurban değildi. Bir tamirciydi.

More Chapters