WebNovels

Chapter 3 - 3. Bölüm – Ateşin Kalbi

Rüzgâr yönünü değiştirdiğinde, ormanın sessizliği bozuldu.

Sere, elindeki Eşiğin Taşı'nı sıkıca kavradı; taş, sanki içinde yaşayan bir kalbin ritmiyle titriyordu.

Moaito, önünde ilerlerken bir kez bile arkasına bakmadı.

Yolu biliyor gibiydi — ya da taş onları nereye götürüyorsa oraya güveniyordu.

Yarım gün boyunca konuştular; kelimeler yorgun, nefesler kısaydı.

Gökyüzü ağır gri bulutlarla kaplanmıştı, uzaklarda şimşekler yeri göğü birbirine karıştırıyordu.

Yol, eski bir taş köprüye ulaştığında Sere'nin içini tarifsiz bir korku kapladı.

Köprünün altındaki nehir, kan gibi kırmızıydı.

"Burası… nehir değil," dedi Sere.

Moaito başını kaldırdı. "Hayır. Bu, Ateşin Damarı. Void'in ilk doğduğu yerlerden biri."

Nehirin ötesinde, siyah taşlardan yapılmış bir yapı yükseliyordu.

Tavanı çökmüş, duvarları yanık izleriyle kaplanmıştı — Ateşin Kalbi Tapınağı.

Tapınağın kapısından içeri adım attıklarında hava değişti.

Sıcaklık, nefes alınamayacak kadar yoğundu.

Duvarlarda eski yazıtlar vardı; bazıları ışıkla, bazıları yanık külle yazılmıştı.

Sere parmaklarını bir yazıtın üzerine gezdirdi:

"Dengeyi arayan, önce kendi içindeki ateşi tanımalıdır."

Bir anda taş, parmaklarının altında ısındı.

Gözleri büyüdü.

"Moaito… taş tepki veriyor."

Moaito başını çevirdi, ama o da bir gariplik fark etti.

Tapınağın ortasında bir daire oluşmuştu; zemindeki taşlar kırmızı bir ışıltıyla yanıyor, havada toz yerine kıvılcımlar dönüyordu.

"Bu yer, bizi sınayacak," dedi Moaito sessizce.

"Burası, Ateşin Kalbi. Ruhun saf değilse, seni kül eder."

Sere içinden derin bir nefes aldı.

"Hazırım."

O anda yer sarsıldı.

Ateş, tapınağın duvarlarından fışkırarak etraflarını sardı.

Alevlerin içinde şekiller belirdi — geçmişlerinden parçalar.

Bir çocuk, ellerinde kırık bir oyuncakla ağlıyordu.

Bir kadın, uzaklara bakarak fısıldıyordu: "Onu kurtaramadık…"

Ve bir adam, kılıcını toprağa saplamış halde diz çöküyordu.

Sere dizlerinin üzerine çöktü.

Bu görüntüler, kendi anılarıydı.

Gözlerinden yaşlar süzüldü.

"Bu benim… geçmişim…"

Alevlerin içinden bir figür çıktı — tıpatıp Sere'ye benzeyen, ama gözleri saf ateşten oluşan bir yansıma.

"Ben senin korkularınım," dedi yankı gibi bir ses.

"Ben senin unuttuğun pişmanlıklarım."

Sere ayağa kalktı. "Ben artık senden kaçmayacağım!"

İki Sere, aynı anda kılıçlarını çekti.

Çelik sesi tapınağın duvarlarında yankılandı.

Savaş, yalnızca bedensel değil, ruhsaldı.

Her darbe, geçmişin bir parçasını silip yerine yenisini yazıyordu.

Moaito ise kendi sınavıyla karşı karşıyaydı.

Alevlerin içinden bir yüz belirdi — onun kardeşi.

Ölmüş olması gereken bir yüz.

"Sen beni bıraktın, Moaito," dedi ateşten suret.

"Sen dengeyi korumadın. Sen bizi yok ettin."

Moaito dizlerinin üstüne çöktü.

Ellerini yüzüne kapattı, ama ateşin içinde ağlayamazdı.

Ruhu yanıyordu.

Sere, kendi yansımasını yendiğinde, tapınak sessizleşti.

Alevler sönmedi, ama sakinleşti.

Orta dairede bir taş platform belirdi — üzerinde iki sembol parlıyordu: biri ışığın, diğeri gölgenin işaretiydi.

Moaito ağır adımlarla platforma yaklaştı.

Sere ona baktı, sesi titriyordu:

"Bu sadece bir sınav değildi… bu bizi değiştirdi."

Moaito başını eğdi.

"Evet. Çünkü ateş, yalnızca yakmaz. Arındırır da."

Tam o anda, Eşiğin Taşı yeniden parladı.

Bu kez iki renk birden yaydı — beyaz ve siyah.

Tapınağın duvarları çatladı, tavandan ışık huzmeleri sızdı.

Bir ses yankılandı, hem içeriden hem dışarıdan:

"Dengeye bir adım daha yaklaştınız.

Ama Ateşin Kalbi yalnızca başlangıçtı."

Ve ışık her şeyi yuttu.

More Chapters