WebNovels

Chapter 36 - Haru

4 Sene Sonra…

Akira, Sato ve Seraphina, gün doğumunda Eldravon'un dışına doğru ağır adımlarla ilerliyorlardı. Etrafta derin bir sessizlik hâkimdi. Bu sessizliği bozan ilk kişi Sato oldu.

— Acaba yeni görevimiz nasıl bir şey?

Seraphina elini çenesine götürüp düşündü.

— Muhtemelen yine bir ruh öldürme görevi olacaktır.

Sato sinirle başını kaşıdı.

— Masum ruhları öldürmekten artık kafayı yiyeceğim! Makise resmen bize işkence çektiriyor!

Seraphina göz ucuyla Akira'ya baktı. Akira, her zamankinden çok daha sessizdi.

— Zaten tüm işi Akira yapıyor, senin vicdan azabı çekmene gerek yok.

Sato, Akira'ya döndü.

— Orası doğru ama…

Akira'nın eski hâlinden eser yoktu. Sol gözünde bir göz bandı vardı, sağ gözünün altı ise morluklarla kaplıydı. Suratındaki ifade soğuktu. Hafifçe gülümsedi.

— Sizin yardımınız olmadan asla yapamazdım.

Sato güldü.

— Alçakgönüllü davranmana hiç gerek yok.

Akira cevap vermedi. Seraphina, ileride küçücük görünen köyü parmağıyla işaret etti.

— Bakın! Yeni görevimiz bu köyde olmalı.

Sato gözlerini kısarak köye bakmaya çalıştı.

— Sanırım… Makise, "İlder Köyü" demişti.

Seraphina esnedi.

— Bu görev bittikten sonra bir süre dinlenmek istiyorum.

Sato homurdandı.

— O lanet kadın buna asla izin vermez.

Bir anda Sato bir taşa takılıp yere düştü. Seraphina kahkaha atarken Akira, yürümeye devam etti ve soğuk bir sesle konuştu.

— Sözlerinize dikkat edin. O bizi duyabiliyor.

Sato korkudan irkilerek ayağa fırladı.

— Bu korkunç… Hey Akira, yavaş ol biraz!

Seraphina alaycı bir ifadeyle Sato'ya baktı.

— Hadi hızlı ol, bacakların çalışsın.

Sato her zamanki gibi söylenmeye başladı.

— Köye hızlı gitmenin manası ne ki!?

Akira durdu ve aynı soğuk ses tonuyla cevap verdi.

— Onları hızlıca öldürmek istiyorum.

Bu sözlerden sonra Sato ve Seraphina sessizleşti ve birlikte yürümeye devam ettiler. Köye vardıklarında kapıda iki asker nöbet tutuyordu. Sato hemen yanlarına gitti.

— Merhaba!

Askerlerden biri aldırış etmedi, diğeri ise gülümseyerek cevap verdi.

— Merhaba. Nasıl yardımcı olabilirim?

Sato köye doğru baktı.

— Köye gireceğiz. Giriş için yapmamız gereken bir şey var mı? Herhangi bir kural?

Asker kısık bir sesle yanıtladı.

— Üzgünüz ama giriş yasak.

Seraphina ve Sato şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.

— Neden?

Askerin sesi bir anda korkunç bir tona büründü.

— Geçenlerde köyden biri burada ölü bulundu ve krallık tarafından giriş-çıkış yasaklandı. Ayrıca burada bir ruh olduğu söyleniyor.

Asker Sato'ya doğru yaklaştı. Sato biraz irkildi. Seraphina ise üzerindeki armayı gösterdi.

— Biz üst düzey askerleriz. Bu işle ilgilenmeye geldik.

Asker tam konuşacakken, arkadaki diğeri umursamaz bir sesle araya girdi.

— Kusura bakmayın ama giriş yasak.

Sato itiraz etti.

— Ama biz buraya görev için—

Adam sözünü kesti.

— Emir net.

Sato ve Seraphina söylenerek arkasını döndüler. Tam köyden çıkacaklardı ki Akira'nın hareket etmediğini fark ettiler. Akira, askere doğru bakıyordu. Sato bağırdı.

— Akira, dur!

Umursamaz asker yavaşça ayağa kalktı ama bir anda elleri titremeye başladı. Karşısında iki devasa mor göz ona sertçe bakıyordu. Diğer asker ne olduğunu anlamamıştı; arkadaşı donup kalmıştı. Onu uyandırmaya çalıştı.

Akira ise umursamaz bir şekilde köyün içine doğru yürümeye başladı. Sato ve Seraphina hızla onun yanına geldiler.

— Sen ne yaptığını sanıyorsun? —dedi Sato sertçe.

Akira duymamış gibi yürümeye devam etti. Sato sinirlendi.

— Akira! Bana cevap ver—

Akira sözünü kesti.

— Onu öldürmedim.

Sato donakaldı.

— Onu öldürmeyi mi düşündün?!

Seraphina, Sato'nun omzuna dokundu.

— Hadi devam edelim. Köyde kalacak yer bulmamız gerek.

Köy, Eldravon kadar kalabalık değildi ama pazar yeri tıklım tıklım doluydu. Her türlü şey satılıyordu: tahta ve çelik kılıçlar, yiyecekler, oyuncaklar, zırhlar…

Pazardakiler, üçlünün üzerindeki armayı görünce şaşırdılar ve kendi aralarında konuşmaya başladılar.

— Bunlar üst düzey askerler!

— Konseye en yakın olanlar!

— Onlar da Valen gibi mi?

— Hayır, Setsuna'nın zalim sahibi kadar güçlü değiller ama çok güçlü olduklarını duydum!

— Burada ne işleri var?

Akira umursamaz şekilde yürümeye devam etti. Pazarda alışveriş yapan bir kadın onları görünce heyecanlandı. Yanındaki adama dokunup gösterdi.

— Hayatım, bak! Bunlar üst düzey askerler!

Adam iç çekti.

— Burada ne arıyorlar ki?

Kadın yanlarına doğru koşmaya başladı.

— Belki kardeşinle alakalıdır.

Sato koşan kadını görünce durdu.

— Hayranımız falan mı?

Kahverengi, uzun saçlı ve güler yüzlü kadın başını eğerek konuşmaya başladı.

— Merhabalar, hoş geldiniz!

Seraphina güldü.

— Başınızı kaldırabilirsiniz, sorun yok.

Kadın başını yavaşça kaldırdı.

— Benim adım Yuzuki! Sizinle tanışmak büyük bir şeref!

Sato gururla göğsünü kabarttı.

— Tabii ki imza konusunda hayranlarımı kırmam.

Seraphina, Sato'nun kafasına vurdu.

— Onu takma, biraz tuhaftır.

Yuzuki şaşkın şaşkın ikiliye baktı, ardından gözü arkası dönük olan Akira'ya kaydı.

— Merhaba! Acaba dönebilir misiniz?

Akira yavaşça ona döndü. Yuzuki, Akira'ya bakar bakmaz elleri titremeye başladı. Korkunç bir aurası vardı.

Seraphina, Akira'nın elini tuttu. Akira gülümsedi.

— Merhaba, nasılsınız?

Yuzuki şaşkındı. Böyle bir aura daha önce görmemişti. Fakat Akira'nın gülümsemesini görünce onu yanlış değerlendirdiğini düşündü.

— Adınızı öğrenebilir miyim?

Akira biraz düşündü.

— Murasaki. Sizinki de Yuzuki, sanırım.

Yuzuki başını salladı.

Sato ve Seraphina şaşkınlıkla Akira'ya baktılar. Ancak Akira ismini söylemediyse, bunun bir sebebi olduğunu biliyorlardı. Özellikle dünyada bu kadar tanınmışken ismini gizlemesi mantıklıydı.

Yuzuki'nin arkasından bir adam geldi.

— Yuzuki, ne yapıyorsun? Neden pazarda böyle koşturuyorsun…

Yuzuki adama döndü.

— Haru, biliyorsun askerleri çok severim.

Haru iç çekti.

— Biliyorum ama böyle de olmaz ki.

Haru üçlüyü süzdü. Akira, Haru'ya sertçe bakıyordu. Haru biraz rahatsız oldu.

— Bayım, bir sorun mu var?

Akira gülümsedi.

— Hayır, sorun yok. Sadece dalmışım. Burada nerede kalacağımızı düşünüyordum.

Sato, Akira'ya döndü.

— İleride bir otel var diye duydum.

Akira homurdandı.

— Otellerde kalmayı sevmiyorum. Çok samimiyetsiz geliyor.

Seraphina şaşırdı.

— Ama o zaman nerede kalacağız ki?

Akira düşünmeye başladı.

— Keşke buradan birileri bizi evine davet etseydi. Hem asker anılarımı anlatabileceğim birileri olurdu.

Yuzuki heyecandan yerinde duramıyordu. Sonunda Akira'nın önüne geçip heyecanla bağırdı.

— Bizde kalabilirsiniz!

Haru karşı çıktı.

— Yuzuki, biliyorsun bu imkânsız.

Yuzuki, Haru'nun karşısına dikilip güler yüzüyle ona baktı. Haru derin bir nefes aldı.

— Ama böyle yaparsan nasıl reddedebilirim ki…

Yuzuki heyecandan yerinde zıplamaya başladı.

— Çok eğleneceğiz!

Yuzuki evine doğru yöneldi. Üçlü de onu takip etmeye başladı. Köyün en ucuna kadar yürüdüler ve sonunda iki katlı, güzel görünümlü bir eve vardılar. Yol boyunca Yuzuki, Akira'nın kara kılıcını etrafta savurarak bir asker gibi davranmıştı; bunu gerçekten çok istediği belliydi.

Evin önüne geldiklerinde Yuzuki, Akira'nın kılıcını kınına geri koydu ve kapıyı açtı.

— Sonunda geldik!

Evin içi bir dojo gibiydi: geniş bir salon, küçük bir mutfak, bir yatak odası ve misafirler için dojo içinde yer yatakları vardı. Akira'nın dikkatini çeken ilk şey, duvarda asılı iki tablo oldu. Birinde Haru vardı, diğerinde ise Haru'ya çok benzeyen bir adam.

— Bu adam kim? diye sordu Akira.

— Soldaki Haru, sağdaki ise kardeşi, diye cevapladı Yuzuki.

Akira merakla sordu.

— Peki kardeşi şu an nerede?

Bu sefer Yuzuki cevap vermedi. Ortam sessizliğe büründü.

Haru, kardeşinin tablosuna bakarken konuştu:

— Açsınızdır… Bunları sofrada konuşuruz.

Sato elini karnına koydu.

— Evet, biraz açım.

Seraphina da gülümsedi.

— Yemek iyi olur.

Yuzuki mutfağa yöneldi.

— O zaman size özel tariflerimi tattıracağım!

Yuzuki yemek yaparken Haru da sofrayı hazırlamaya başladı. Akira, Sera ve Sato masaya oturmuş, sabırsızlıkla yemeği bekliyordu. Belirtmeseler de aslında hepsi oldukça açtı. Sonunda Haru yemekleri getirdi, ardından Yuzuki de sofraya oturdu.

Hazırlanan sofra oldukça zengindi; neredeyse istedikleri her şey vardı: güzel görünümlü biftekler, pilav, tuhaf görünümlü bir çorba ve el yapımı meyve suyu.

Yuzuki, yemeğe başlamadan önce kibar bir ses tonuyla konuştu:

— Afiyet olsun.

Akira çatal ve bıçağını eline alıp eti güzelce keserek yemeye başladı. Ancak Yuzuki, heyecanla Akira'ya bakıyordu. Akira durumu anlamıştı. Ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra konuştu:

— Askerlik anılarımı mı dinlemek istiyorsun?

Yuzuki başını salladı. Akira derin bir nefes aldı.

— Öncelikle, ben neredeyse beş senedir askerim.

Haru şaşırdı.

— Ama çok genç görünüyorsun.

Akira güldü.

— On altı yaşımda saray askerliği yapmaya başladım. Şu an yirmi bir yaşındayım.

Seraphina araya girdi.

— Ben ve Sato da Murasaki ile aynı yaştayız.

Haru gülümsedi.

— Bu kadar erken asker olmak… Bir de konsey tarafından eğitilmek gerçekten etkileyici! Bu arada ben Haru.

Sato yemeğe gömülmüştü, başını hafifçe kaldırdı.

— Ben Sato. Bu Seraphina ve bu da Murasaki.

Haru ağzındaki eti hızlıca çiğnedi.

— Tanıştığımıza memnun oldum.

Yuzuki hâlâ heyecanlıydı.

— Asker olduğunda ilk nasıl hissetmiştin? Korkuyor muydun, yoksa heyecanlı mıydın?

Akira bir an düşündü.

— Asker olduğumda ilk hissettiğim şey mutluluktu. Uzun süredir asker olmaya çalışıyordum ama o zamanlar enerjimi doğru düzgün bile kullanamıyordum.

Sonra gülmeye başladı.

— Asker olduktan sonra gittiğim ilk görevde az kalsın ölüyordum.

Haru kahkaha attı.

— Askerlik zor olmalı.

Haru, Akira'nın sol gözündeki göz bandına merakla bakıyordu.

— Gözüne ne oldu?

Akira göz bandına dokundu.

— Güçlü bir ruhla savaşırken oldu. Neredeyse iki gözümü de kaybedecektim… Zor kurtuldum.

— Peki, asker olduğun için pişman mısın? diye sordu Yuzuki.

Akira'nın yüzü bir anda düştü. Başta cevap vermedi, sonra soğuk bir ses tonuyla konuşmaya başladı:

— İlk asker olduğum zamanlarda çok iyi iki arkadaşım vardı: Raiga ve Yui. Onlarla çok iyi anlaşırdım. Her görevde ölümle burun buruna gelsem de mutluyduk. Ama bir görev sırasında Yui öldü… Raiga ise askerliği bırakıp Eldravon'un dışına taşındı… Asker olmanın en kötü yanı bu: Sevdiklerin sürekli ölüyor ve sen onları kurtaramıyorsun.

Haru ve Yuzuki'nin yüzü hüzünlü bir ifadeye büründü.

— Bu zor olmalı…

— Geçmiş olsun, üzüldüm.

Sofradaki o hüzünlü atmosferi yine Akira bozdu.

— Bizim hayat hikâyelerimiz birbirine benzediği için sırayla anlatmamıza gerek yok. Sırada sizin hikâyeniz var.

Bir süre sessizlik oldu. Ardından Yuzuki sessizliği bozdu.

— Sizin gibi iyi askerlere güvenim tam olduğu için anlatacağım.

Haru araya girdi.

— Ben anlatırım.

Yuzuki başını salladı. Haru derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı:

— Benden bir yaş küçük bir kardeşim vardı. İsmi Aki'ydi. Hem ben hem de Yuzuki onu çok severdik. Birçok konuda benden daha yetenekliydi, bu yüzden asker oldu ve üç sene boyunca askerlik yaptı. Normalde her ay en az iki kere uğrar, burada kalırdı. Fakat iki ay önce geldiğinde yüz ifadesi korkunçtu, tuhaf davranıyordu. O akşam bize hiçbir şey demeden dışarı koşarak çıktı. Endişelendiğim için peşine düştüm, köyün sonuna kadar takip ettim. Sonunda ona ulaştım ama yerde kanlar içinde yatıyordu… Kalbini dinledim. Ölmüştü…

Haru yumruklarını sıktı; gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Sato ve Seraphina üzülmüştü.

— Geçmiş olsun…

Akira ise sert bir ifadeyle bakıyordu. Haru oturduğu yerden kalktı, gözyaşlarını silerek yatak odasına gitti.

Yuzuki üzgün bir ses tonuyla konuştu:

— Kardeşini kaybetmek ona çok ağır geldi…

Akira çatalını sertçe masaya bıraktı.

— Anlıyorum… Yuzuki, sana bir soru sormak istiyorum.

Yuzuki başını kaldırdı.

Akira sordu.

— Aki seni ne kadar seviyordu?

Yuzuki neden böyle bir soru sorduğunu anlamasa da cevapladı:

— Birbirimizi arkadaş olarak çok severdik ama Aki askere gitmeden birkaç ay önce beni arkadaşlıktan öte sevdiğini söylemişti.

— Ve sen de askerleri çok seviyorsun, öyle mi?

— Evet, her zaman askerlere özenmiştim.

Akira gülümsedi.

— Tamam… İhtiyacım olan bilgileri aldım. Teşekkür ederim.

Sato ve Seraphina neler olduğunu anlayamamıştı. Bir süre sonra Sato esnedi.

— Saat geç oldu.

Yuzuki dojo'daki yer yataklarını işaret etti.

— İsterseniz yataklarınızı hazırlayayım.

— Çok iyi olur, dedi Seraphina gülümseyerek.

Yuzuki ayağa kalktı ve yer yataklarını hazırladı. Akira, Sato ve Seraphina da yardım etti. Sonra Yuzuki kendi odasına geçip ışıkları kapattı. Akira tavana bakıyordu. Seraphina çoktan uyumuştu.

Sato, Akira'ya döndü.

— Akira, yine bir şeyler fark ettin, değil mi?

Akira elini havaya kaldırdı.

— Yarın öğreneceksin.

Sato iç çekti.

— Tabii ki de her zamanki gibi söylemeyecektin. İyi geceler.

— İyi geceler.

İkisi de gözlerini kapatıp uykuya daldı. Sabah olduğunda, ışığın gözlerine vurmasıyla Akira uyandı. Üstünü değiştirdikten sonra camdan dışarıyı izlemeye başladı. Dışarısı çok güzeldi: dağlar, yeşillikler, ağaçlar… Bir anlığına tüm sorunlarını unutup manzaraya daldı.

Sato da uyanıp esnedi.

— Sonunda uyandın, dedi Akira.

— Kaldırmadın ki, diye mırıldandı Sato.

Akira beline kılıcını bağladı, sırtına Setsuna'sını taktı ve bahçeye çıktı.

— Sera'yı uyandır.

Sato zar zor ayağa kalktı ve Seraphina'yı uyandırmaya çalıştı. Akira ise yatak odasının bahçeye açılan kapısının önünde oturmuştu. Biraz sonra kapı açıldı; Haru dışarı çıkıp esnedi. Akira'yı görünce şaşırdı.

— Murasaki, burada ne yapıyorsun?

Akira'nın bakışları yerdeydi.

— Yanıma otursana.

Haru anlam veremese de Akira'nın yanına oturdu.

— Şimdiden hazırlanmışsın… Bir yere mi gidiyorsun?

— Görevimi neredeyse bitirdim.

Haru gülümsedi.

— Bu iyi… Senin adına sevindim.

Akira hâlâ yere bakıyordu. Soğuk bir ses tonuyla konuştu:

— Aki… neden abini öldürdün?

More Chapters