WebNovels

Chapter 3 - Bölüm 3 | Yas

Oldord İmparatorluğunda açan güneş bu sefer herkes için açmamıştı. Sarayda büyük bir kopukluk ve kargaşa yaşanıyordu.. Kral Arthur'un ölümü sarayı göz yaşlarına boğmuştu. Oldordun iki büyük prensi babalarının öldüğü yatakta öylece duruyorlardı… İkisi de sessiz ve kederliydi. Dışarıda ki yağmur bile Kralın yasını tutarmışçasına camları tırmalıyordu. Hayatlarının ilerisinde ne olacağını düşünürken Emrisden büyük olan abisi Prens Caleb Kral Arthur'un elini tuttu.

Kral Arthur'un soğumuş elini tutarken, Prens Caleb'in gözlerinden yaşlar sessizce süzülüyordu. Babasının nasırlı ama şefkatli elleri artık hareketsizdi. O el, bir zamanlar kılıç tutmuş, imparatorluğu savunmuş, oğullarının başını okşamıştı.

Şimdi ise geçmişin bir yankısı gibiydi. Tabi bunlar Emris için pekte geçerli değildi. Aynı şefkati görememiş olsa da babasının ölümü onu da sarsmıştı. Aslında daha çok tahtı düşünüyorken abisi konuşmaya başladı.

"Artık bitti…" diye fısıldadı Caleb. Sesi hem boşlukta kayboldu hem de odadaki ağırlığı iki katına çıkardı. Diğer prens, Emris, gözlerini ağabeyine çevirdi. Onun gözlerinde de aynı acı vardı, ama sözlerle değil, suskunluğuyla ifade ediyordu.

Bir anlık sessizlik, odadaki herkesin nefesini tutmasına neden oldu. Hizmetkarlar ve danışmanlar duvar kenarlarında, acılarını içlerine gömerek bekliyorlardı. Sarayda, sadece ayak sesleriyle yankılanan ağır bir yas havası hâkimdi.

Caleb, babasının elini bıraktı ve ayağa kalktı. "İmparatorluk, başsız kalamaz," dedi kısık ama kararlı bir sesle. "Babama yas tutacağız… ama ardından karar vermeliyiz. Oldord'un geleceği için, birimiz tahta çıkmalı."

Emris başını eğdi. Bu sözleri bekliyordu, ama duymak yine de içini sızlattı. Ağabeyi her zaman Emrise göre daha kurnaz ve manipülatördü . Fakat bu, tahtı ona bırakmaya hazır olduğu anlamına gelmiyordu.

"Henüz babamızın bedeni soğumamışken bu konuşmayı yapmak…" dedi Emris, gözlerini babasının yüzüne dikerek. "…acımasızlık olur." Keskin ve sert bir şekilde abisine doğru baktı.

Caleb, kardeşine yaklaştı. "Bu benim de canımı yakıyor. Ama Oldord'un düşmanları, bu sarayın yas tuttuğu haberiyle kan kokusunu alacak. Kararsızlık gösteremeyiz. Halk bizden bir ışık bekliyor."

Kapı yavaşça açıldı. İçeri giren danışman, gözlerini yere indirmişti. "Prenslerim… Meclis sizi bekliyor."

Caleb, gözlerini bir an kardeşine çevirdi. Emris'le arasında görünmeyen ama her geçen dakika kalınlaşan bir çizgi vardı artık. Birbirlerine sırtlarını dönmeden ama aynı yönde yürümeye de başlamadan, odadan çıktılar.

Toplantı aceleyle hazırlanmıştı; sonuçta kimse Kral Arthur'un ölümünü bu kadar ani beklemiyordu. Meclis salonunun taş duvarlarında yağmur, pencerelere hiddetle çarpıyor, salonun içindeki sessizlikle birlikte korkutucu bir ezgi yaratıyordu. Soğuk ve tehditkâr görünüyordu. Büyük meşe masa etrafında toplanan danışmanlar, generaller ve soyluların yüzlerinde yasla karışık bir tedirginlik vardı.

İki prens, karşılıklı oturmuştu. Caleb, sırtını dik tutmuş, ellerini masanın üzerinde birleştirmişti. Emris ise daha sakindi; ama onunki sükûnet değil, hesap yapan bir sessizlikti. Gözleri odadakilerin yüzlerinde dolaşıyor, kimlerin taraf seçeceğini şimdiden ölçmeye çalışıyordu.

Danışmanlardan yaşlı olanı, Lord Varyen, Masaya doğru yavaşça eğildi. Sesi kırılgan ama hâlâ saygı uyandırıcıydı.

"Kralın ölümü her ne kadar üzücü olsa da İmparatorluk devam ediyor.," dedi kendinden emin bir şekilde. "Arthur'un ardından, Oldord halkına bu krallığın kimin yöneteceğini göstermeliyiz. Taht, bir prensin omuzlarına yüklenmeli. Ve biz, burada, buna karar vermek zorundayız."

Salon bir anda sessizliğe gömüldü. Hiç kimse ilk sözü almak istemiyordu. Çünkü bu söz, bir savaşın başlangıcı olabilirdi.

Prens Caleb öne eğildi. "Babam, son zamanlarında benimle birçok konu üzerine konuştu," dedi. "Devlet işleri, savaş planları, kuzey sınırındaki yeni sorunlar… Beni bu yük için hazırladı. Onun isteği doğrultusunda, ben tahta geçmeye hazırım."

Bazı danışmanlar başlarını eğerek Caleb'in sözlerini onayladılar. Ama birkaçı, özellikle kuzey bölgesinin lordları, göz ucuyla Emris'e baktı.

Emris başını kaldırdı. "Ağabeyim her ne kadar hazırlık görmüş olsa da, taht yalnızca hazırlıkla hak edilmez. Ben de babamla son günlerde konuşmuştum. O bana seninle alakalı bu tarz planlarından bahsetmemişti. Ayrıca babamın-"

Toplantı salonun büyük kapısının açılmasıyla beraber Emrisin sözü yarıda kesildi. Salonda bir süre sessizlik sürdü. Emris'in yaptığı "karşı çıkma" kimilerini etkilemişti ama kimilerini de rahatsız etmişti. İçeriye özel katiplerden biri girmişti ayrıca elinde bir parşömen tutuyordu.

Prens Caleb, yüzündeki kasları zorla gevşeterek ayağa kalktı, rahatladığı açıkça belli bir şekilde sırıttı. Emris, ağabeyi Caleb'in yüzünde ki ifadeyi kolayca yakalamıştı ve bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Emris kaşları çatık, oturduğu yerde öylece sadece abisine bakıyordu. Emris'in sinirlenmeye başlamasıyla beraber yağmur daha da şiddetlenmişti. Odadaki herkes daha da tedirgin olmuştu.

Prens Caleb, katibin elinde ki parşömeni alarak masaya kendinden emin adımlarla yürüdü. Yüzünde ki gülümsemeyi saklamaya çalışırken bir taraftan yavaşça parşömeni açıyordu. Parşömeni açmadan önce meclis üyelerine baktı.

"Kral Arthur'un ölümünden önce kendi eliyle yazdığı ve sadece en güvendiği yazmanlardan biri aracılığıyla muhafaza edilen bir parşömen var. Bugün, bunu sizlerle paylaşma vakti geldi."

Herkes Caleb ve Emris'in arasında ki gerginliği anlamıştı. Bir anda salonun havası, duman dolu bir savaş alanına dönüştü.

More Chapters