Shen, Penetalia'nın yanından ayrıldıktan sonra uzun koridorları geçerek Büyü Evi'nin alt katlarına doğru süzülürken zihninde bin bir düşünce dolaşıyordu. Penetalia'yla geçirdiği vakit, söyleşileri, onun içindeki duygu yoğunluğunu fark etmesi… Tüm bunlar Shen'in kalbinde ve zihninde dalgalanan titreşimler bırakmıştı. Her ne kadar bedenini kontrol etmede usta olsa da, ruhunda kıpırdayan bir heyecan vardı. Yeni inşa ettiği küçük aracı bitirmek üzereydi ve bu araçla ilk kez uzun bir yolculuğa çıkacaktı. Hem sevinçli hem de hüzünlüydü, çünkü Malken Krallığı ve özellikle Penetalia, artık onun için sadece bir öğretim noktası değil, bir "yuva" hissi yaratmaya başlamıştı.
Koridorları geçerken göz ucuyla duvarlarda parlayan holografik yansımaları izliyordu. Duvarların üzerinde akan semboller, arada sırada yıldız haritalarına dönüşüyor, sonra tekrar belirsiz ışık şekillerine evriliyordu. Shen, bir yandan da içindeki o bastırılması zor merakı hissediyordu. Ne kadar ileri giderse gitsin, Y.G.K Akademisi'nin sırlarının asla tam olarak tükenmeyeceğini biliyordu.
En sonunda, büyülü tankların bulunduğu geniş üretim odasının kapısına ulaştı. Kapı, yüksek tavanın kıvrımlarını takip eden koyu gri metalik bir yapıdaydı, ama daha yakından bakınca, yüzeyinde akan enerjinin hafif kızıl-siyah damarlar halinde titreştiği görülüyordu. Shen, elini sensör plakası üzerine koyduğunda, kapı gıcırdamadan, sessizce kenara çekildi. İçeride büyü tanklarından sorumlu varlık Mimmalin Etso ile göz göze geldi.
Mimmalin Etso, orta boylu, sivri kulakları olan ve boynuz benzeri çıkıntıları şeffaf bir kıkırdak tabakasıyla kaplanmış esrarengiz bir yaratıktı. Griye çalan teni üzerinde yer yer parıldayan benekler vardı. Cübbesi, dizlerine kadar uzanan, üzerinde çeşitli semboller işlenmiş mavi renkte bir kumaştandı. Shen'in geldiğini görünce zayıf bir gülümsemeyle başını eğdi.
"Hoş geldin Shen," dedi. Sesi, iki tonluydu; sanki aynı anda farklı frekansta iki kişi konuşuyormuş gibi. "Tanklardan birini kullanmak istediğini duydum. Hazır mı o küçük uçan şey?"
Shen içten bir gülümseme sundu. "Neredeyse hazır," diye yanıtladı. "Ama son dokunuşlar için tankların müsait olması gerekiyor. Öğrendiğim tüm elemental tozları uygulamak istiyorum. Kristalize büyü tozlarından biraz siyah, biraz kırmızı, biraz da beyaz rengi kullanacağım."
Mimmalin Etso başını sallayarak "Anlıyorum," dedi. "Bu üç renkli tozun etkileşimi genelde tehlikeli olabilir, ama senin onlarla nasıl başa çıkacağını biliyorum. Gel, sana tankları göstereyim."
Shen, Mimmalin Etso'nun arkasından geniş odaya ilerledi. Burası, Y.G.K Akademisi'nin belki de en görkemli bölümlerinden biriydi. Tavan, tek parça metal ve kristal karışımından oluşuyor ve gözün alabildiğince yukarı doğru uzanıyordu. Duvarlar, devasa büyü tanklarının çevresini dönen platformlarla doluydu; her biri kat kat yükselen iskelet yapılara tutunmuş vaziyetteydi. Tankların çoğu o an boş görünüyordu, çünkü içlerinde parıldayan sıvı halindeki büyüden ışıklar fışkırmıyordu. Yine de devasa boyutlarına bakarak bunların sıradan üretim depoları olmadığını anlamak kolaydı.
Shen küçük aracı elindeki şeffaf kutunun içinden çıkardı. Tabanı henüz tamamlanmamış minyatür bir mekik benzeri yapısı vardı. Tasarımı zarifti: Kenar kısımlarında ince metal paneller, alt tarafında kristal destekler, üstünde ise yarı saydam bir kubbe şeklinde pilot kabini vardı. Aracın boyu bir insan kolunun uzunluğu kadar, genişliği ise iki avuç içi kadar anca geliyordu. Shen, onu yere nazikçe bıraktı, sonra küçük bir kanca sistemiyle tankın tabanına doğru sürükledi.
Mimmalin Etso, bir panelin yanına giderek kollarını havada döndürdü ve tankın üzerinde yer alan göstergeler yanıp sönmeye başladı. Shen'in ayarladığı koordinatları ve tozların dozajını teyit etti. Ardından, büyük bir düğmeye basar gibi elini havada bir noktaya bastırdı ve kabloları andıran uzantılar yavaşça aşağı indi. Aracın yüzeyini çevreleyen mekanik kollar, sanki bir örümcek ağı gibi her yerini sardı. Shen, kristal toz şişelerini tek tek alarak çeşitli yerlerden tankın içine döktü. Siyah, kırmızı ve beyaz renklerin birbirine karışması, gökyüzündeki yıldız patlamalarını andıran küçük bir görsel şov yarattı.
"Dikkat edin," dedi Mimmalin Etso. "Bu tozların etkileşimi hızlı olabilir."
Shen hiç endişeli görünmüyordu. Penetalia'dan aldığı eğitim, elementler arasındaki dengeyi sağlama konusunda ona büyük bir yetkinlik kazandırmıştı. Yavaş ve özenli hareketlerle tozları aracın üstüne, altına, kenarlarına yerleştirdi. Her dokunuşta hafif bir tıslama ya da cızırdama duyuluyor, tozların metalle ya da kristal panellerle temas ettiğinde nasıl tepki verdiği gözlenebiliyordu. Mimmalin Etso, bir an için geri çekildi, çünkü büyünün bu aşaması oldukça kritik sayılırdı.
Aracın etrafındaki mekanik kollar yavaşça titreşmeye, sonra da renkli baloncuklar halinde parıldamaya başladı. Tankın tabanı sarsıldı ve Shen geriye doğru iki adım atarak kendini güvenli alana çekti. Mimmalin Etso'nun kontrol panelindeki ışıklar yanıp söndü. Ardından kocaman tank kapağı yavaşça kapandı. İçeride kırmızı, siyah ve beyazın girdap şeklinde kıvrıldığını Shen, penceremsi bir açıklıktan görebiliyordu.
"Başlatıyorum," dedi Mimmalin Etso. Sesindeki iki tonlu titreşim, heyecanın işaretiydi. Elini tekrar panele bastırdığında, tankın içi büyük bir uğultuyla doldu. Büyü tozları, aracın üzerinde ince bir tabaka oluşturuyor, sonra bu tabaka bir zırh gibi katılaşıyor, ardından tekrar sıvı hale gelerek form değiştiriyordu. Shen, gözlerini kırpmadan izliyordu.
Yaklaşık birkaç dakika süren bu işlem, tüm tank odasını renkli ışıkların dans ettiği bir alana çevirdi. Duvarlarda siyah-kırmızı-beyaz yansımalar titreşiyor, zemin hafifçe yükseliyor ve iniyordu. Sonunda, tankın kapağı tekrar açıldı ve içinden artık "minyatür" olmayan, Shen'in boyunu bile aşacak kadar genişlemiş bir araç yavaşça dışarı kaydı. Büyünün etkisiyle aracın yapısı büyümüş, metal kısımları parlamış, cam kubbe ise neredeyse gökkuşağı renkleriyle titreşen bir kristal tavan haline dönüşmüştü. Kenarlarındaki ince çizgiler, Shen'in kararlılığını ve tasarım estetiğini yansıtan zarif, aerodinamik hatlar taşıyordu.
Tam o sırada tankın zemini bir titreşimle yükselmeye başladı. Shen, hafifçe sendeledi ama dengesini çabuk sağladı. Mimmalin Etso bir adım geri çekilerek "Bu kadar," dedi. "Şimdi fırlatma noktasına çıkıyorsun. Oradan da boş bir piste yönlendirilirsin."
Shen, aracıyla birlikte yükselen zeminin ortasında dururken, Mimmalin Etso'ya doğru döndü. "Teşekkür ederim," dedi içten bir sesle. "Her zamanki gibi mükemmel bir iş çıkardınız. Umarım uzun süreli test sürüşlerinde de beni yarı yolda bırakmaz."
Mimmalin Etso, yüzünde iki tonlu bir gülümsemeyle "Keyfini çıkar," diye yanıtladı. "Ama akademiyi unutma. Geri döneceksin, değil mi?"
Shen, gözlerinde hafif bir hüzünle "Elbette," dedi. "Burası benim ikinci yuvam oldu."
Zemin, yavaş yavaş kocaman bir asansör gibi onları yukarı taşıyordu. Kapılar açıldığında, kendilerini akademinin ana pistine yakın, geniş bir hangarda buldular. Burası, gökyüzüne yakın inşa edilmişti, o kadar genişti ki içinde yüzlerce farklı büyülü hava aracı, uzay gemisi ya da küçük mekikler aynı anda kalabilirdi. Shen'in aracı, zeminle birleştiği anda düşük bir uğultuyla çalışmaya başladı. Yandan çıkan ince pervaneler, büyü kristallerinden gücünü alan motor seslerine benzer bir tını üretti. Shen, panele dokunarak basit bir kontrol testi yaptı.
Tam uçağı piste sürmek üzereyken, gözleri akademinin devasa yapısına takıldı. Üstteki 6 kat, göğe doğru süzülürken, kristal ve metal alaşımından yapılmış cephesi gün ışığını prizma gibi yansıtıyordu. Bu yansıma, binanın etrafında büyüleyici bir ışık oyunu yaratıyordu. Daha sonra hatırladı: Altta 5 kat daha vardı, yer altına inen, karanlık katmanları, derin laboratuvarları ve sırlarla dolu odaları barındıran. Ama yukarıdan bakınca onları seçmek olanaksızdı. Şehir büyüklüğündeki bu kompleksin tamamını görebilmek, neredeyse imkânsızdı.
Shen, bir an durakladı. Kalbinin derinlerinde Penetalia'yı bir kez daha görmek istedi. Bir veda sayılmazdı belki, ama yine de özel bir an paylaşmak istiyordu. Aracın yanını hızlıca kilitledi ve hangar görevlisine geçici olarak emaneti bırakarak Büyü Evi'ne dönmek üzere yola çıktı.
Büyü Evi'nin girişinde, parlak ışıktan yapılmış bir varlık onu karşıladı. Bu varlık, saf enerji formundaymış gibi duruyordu; bedeni neredeyse görünmez bir kristal atmosferde yüzen ışık huzmelerinden oluşuyordu. Shen, ona yaklaşıp "Eğitmen Penetalia'yı görmek istiyorum," dedi.
Işıktan varlık, ince bir titreşimle konuştu: "Efendinin odasında, seni bekliyor olabilir." Sonra elini andıran bir ışık demetiyle Büyü Evi'nin içindeki koridora işaret etti. Shen, teşekkür ederek ilerledi.
Penetalia'nın odasının kapısı, mat siyah bir taştan yapılmış, üzerinde mavi ve mor sembollerin sürekli hareket ettiği bir yüzeye sahipti. Shen içeri adım attığında, Penetalia'yı, yukarıya doğru kabaran yıldız biçimli saçlarını bu sefer biraz daha serbest bırakmış halde buldu. Omuzlarına dökülen, opal renkli, hafif dökümlü bir kıyafet giyiyordu. Bazı kısımları, tıpkı yıldız tozuna benzer minik pulcuklarla süslenmişti. Zarafetle Shen'e doğru döndü.
"Gidiyorsun demek," dedi Penetalia, sesinde hafif bir hüzün vardı ama aynı zamanda sakin bir gurur seziliyordu. Shen, bu cümlenin altında yatan duyguyu anlamakta zorlanmadı.
Odanın içinde, büyülü ışıklarla yansıyan anı fotoğrafları vardı: Shen'in ilk geldiği zamanlardan kalma bazı holografik kayıtlara, Penetalia'nın diğer öğrencileriyle çekilmiş kısa görsellerine ve bir de Shen'in yükseliş töreninden kareler kaydedilmişti. Eğitimine dair türlü anı, adeta ışık kristallerinde geziniyordu.
Penetalia, yavaşça yaklaşıp Shen'in gözlerinin içine baktı. Bakışlarında henüz tam adını koyamadığı ama ruhunda çiçek açmaya başlamış bir duygu vardı. "Seni uğurlamadan önce," dedi hafif bir tebessümle, "anlatmak istediğin bir şey var mı?"
Shen, Penetalia'nın yüz ifadesinde fark ettiği derinliği gördü. İçinde bir kıpırtı hissetti; belki kadının gönlünde yeşermeye başlayan o duyguyu, kendi insani yanıyla hissedebiliyordu. "Sadece teşekkür etmek istiyorum," dedi sakince. "Bana tüm bilgileri, bütün inançlarınızı, sırlarınızı açtınız ve hiçbir şeyi sakınmadınız. Onları paylaştığınız için minnettarım. Akademi'de, Büyü Evi'nde geçirdiğim vakitler, benim için sonsuza dek değerli olacak. Ve…" Duraksadı, gözlerini yere indirdi. "Dilerim, günün birinde bütün bunların karşılığını ödeyebilirim."
Penetalia, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Dudaklarının kenarında, belirsiz bir gülümseme oynaştı. "Bizim yolumuz, karşılık beklemek değildir," dedi. "Ama madem ki bir insansın ve duyguların seni bu kadar etkiliyor, hatırlatmak isterim: Malken Krallığı ve tüm Tonoflenya gezegeni, senin yuvan olarak kalacak. Sakın unutma."
Bu sözleri söylerken sanki Shen'in gitmesini istemeyen bir parça hissini de açığa vuruyordu. Bakışları, Shen'in bembeyaz saçlarında, gözlerindeki ışıltıda, uzun boyunda gezindi. Shen de bunu fark etti. İçindeki yoğun duygu, kalbinde hafif bir sızı yaratıyordu. Ama evren büyük ve bilinmezdi; yola çıkmak için de artık tam zamanıydı.
Aralarında kısa bir sessizlik oldu. Bu sessizlik, yeni filizlenmiş duyguların varlığını kanıtlayan bir an gibiydi. Sonra Shen, yumuşak bir el hareketiyle eğilmeye benzer bir selam verip "Ben artık gitmeliyim," dedi. Penetalia, bir an bakışlarını uzaklaştırdı ve "Yolun açık olsun," diyerek, belki de dudaklarına kadar gelen bir cümleyi yuttu. Shen, ceketinin yakasını hafifçe düzeltti, siyah-koyu gri tonlarında bir kıyafet giyiyordu; kenarlarında gümüş işlemeler parıldıyordu. Bu kıyafet, hem rahatça hareket etmesini sağlayacak kadar hafifti hem de elementsel enerjilere karşı koruyucu kalkan işlevi görüyordu.
Shen, odadan çıkarken Penetalia arkasından şöyle fısıldadı: "Lütfen, döndüğünde tekrar görüşelim…" Shen, duyup duymadığını belli etmeden sadece kapıyı kapattı.
Büyü Evi'nden çıktıktan sonra, Shen kendini akademinin uçuş pistinin bulunduğu geniş alanda buldu. Gökyüzü, bu krallığın iki güneşinin kesişen ışınlarıyla aydınlanıyor, aynı zamanda gökyüzünün daha yukarı katmanlarında altın ve pembe tonlar birleşerek göz kamaştırıcı bir resim çiziyordu. Ancak Shen biliyordu ki Tonoflenya üzerinde 6 yıldızın döndüğü devasa bir sistem vardı; bu yıldızlar, belli zamanlarda gezegenin farklı köşelerine ışıklarını yansıtırdı.
Akademinin devasa silueti arkasında uzanıyordu. Tüm yapıyı şöyle bir süzdü: Alt kısımlar görünmüyor, yer altına gömülü 5 kat çoktan gözden kayboluyordu. Üstteki 6 kat ise parıltısını göklere doğru salmaya devam ediyordu. Daha da yukarıda, akademinin üzerinde devasa bir portal sistemi soluk mavi bir aura yayarak süzülüyordu. Oraya yaklaşan gemiler ve uzaktan gelen transport mekikleri, evrenin farklı noktalarından rahatça girip çıkabiliyordu. Shen, bu portalın loş ışıltısını belli belirsiz fark etti.
Pistin bir köşesinde, yüksek metal direkler arasında sıralanmış irili ufaklı gemiler görünüyordu. Shen'in kendi aracı, az önce tank odasında büyüyüp gelişmiş haliyle onlardan biraz daha kısa ama fazlasıyla zarif duruyordu. Gövdesi neredeyse karanlık siyaha çalan bir metalik renkteydi, üzerinde beyaz ve kırmızı ince şeritler parıldıyordu. Cam kubbesi kristal berraklığında, içindeki kontrol paneli ise morumsu ışık yayıyordu. Aracın etrafında küçük bir enerji dalgası oluşuyor, ara sıra yıldırım çakmaları gibi kıvılcımlar belirip kayboluyordu.
Shen yaklaştığında, aracın altındaki mekanik bacaklar hafifçe açıldı ve kendiliğinden çalışmaya başladı. Shen kabine girince, kapak sımsıkı kapandı. Konsolda holografik işaretler belirdi. Shen, parmaklarını panelin üzerinde gezdirerek sistemi aktif etti. "Merhaba, gezgin," diyerek kendi kendine mırıldandı. "Haydi başlayalım."
Aracın motoru, büyü kristallerinin enerjisiyle besleniyordu ve çalışırken dışarıda yumuşak bir uğultu yayıldı. Shen, yavaşça torku yükseltti. Kanat benzeri yatay parçalar yana doğru açıldı, alt kısımdan çıkan ince havalandırma boruları ise sanki buhar üflüyormuş gibi havayı ısıtarak yükseldi. Aracın içindeki panelde, Mimmalin Etso'nun kontrol bölümünde onay verdiğini gösteren yeşil bir ışıltı yandı. Shen bir süre, akademinin devasa yapısına bakakaldı. Duyguları, Penetalia'yla geçirdiği son dakikaların anılarıyla iç içe geçmişti.
Sonunda derin bir nefes aldı ve "Zaman," diye fısıldadı, "başlasın."
Aracı hafifçe havaya kaldırdı. Ufak bir sarsıntıyla birlikte pistin kenarındaki manyetik bariyer geçildi. Ardından, gökyüzüne doğru ilk hamleyi yaptı. Bulundukları pistin üzerinde, akademinin gemilerinin inebildiği ve kalkabildiği birkaç boş alan vardı. Shen, bu boş alanların birinde süzülerek bekledi. Portal sistemine giden yol, gökyüzünün daha üst katmanlarında, devasa bir enerji halkasının hemen altındaydı.
Aracın motoru daha yüksek bir uğultuyla devreye girdi. Kısa bir süre sonra Shen, mavi-yeşil bulutları yararak yükseldi. Geriye dönüp baktığında, akademinin kocaman silueti, etrafında dönen ışık sütunları ve dev kubbeli yapılarıyla görkemli bir gölge gibi kalakaldı. Portal sisteminin soluk ışıltısına yaklaştıkça, akademinin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha idrak etti. Ama yine de, bu devasa yapıyı bile tek bakışta tamamen kavramak imkânsızdı.
Shen, kısa bir komut girdi ve aracın ön camında holografik bir harita belirdi. Gireceği rota, evrenin başka bir köşesinde bulunan araştırma merkezlerine, belki de yeni maceralara doğru uzanıyordu. Altında sıralanan bilgilerde "Y.G.K Akademisi – Çıkış Portalı" ifadesi yanıp sönüyordu. Shen, hafifçe başını sallayarak "Yolum açık olsun," dedi kendi kendine. Ardından gaza bastı: Aracın hızı aniden arttı, altındaki büyü motorları kuvvetle titreşerek gökyüzüne doğru keskin bir dönüş yaptı.
Portalın içine yaklaşınca, havada girdabın hafifçe kıvrıldığını gördü. Mavi ve mor ışıkların sürekli döndüğü bir çember gibi, sessizce var olan bir kapıydı bu. Shen derin bir nefes aldı, gözlerini kısarak hedefini netleştirdi ve aracın burnunu tam merkezine yöneltti. Birkaç saniye içinde, aracın etrafında yeşil bir koruyucu kalkan belirdi. Bu kalkan, portal geçişlerinde oluşan basınç veya boyut kaymasını dengelemek içindi.
Ardından, ani bir ışık patlaması ve Shen, gemisiyle birlikte gözden kayboldu. Portalın içinde süzülen boşluk hissiyle beraber, dışarıdan bakıldığında sanki aracı yutmuş gibi görünüyordu. Sadece bir nefeslik süre sonra, portal yeniden karanlıkta döndü ve tek bir kıvılcım sıçratıp eski haline geldi. Gökyüzü yine sessizliğe büründü.
Böylece Shen, 6 yıldızla çevrili Tonoflenya'dan ayrılarak evren yolculuğuna başlamış oldu. Arkasında, koca bir akademi, her adımında ona rehberlik eden Penetalia ve yepyeni duygularla dolu anılar bırakıyordu. Fakat bu gidiş, bir veda sayılmazdı; zira evren döngüsü, er ya da geç, onları yeniden bir araya getirecekti.
Malken Krallığı'nın üzerinde taşıdığı iki güneşten gelen ışıklar, akademinin parlak cephesinde son kez yansıdı. Yüksek katlardaki büyü pencerelerinden dışarı bakanlar, belki Shen'in gemisini bir yıldız gibi kayıp gittiğini gördüler. Ama o, çoktan boyut ötesi yolculuğuna devam ediyordu. Büyü Evi'nde, Penetalia bir an için gözlerini kapatmış, göğsündeki tarifsiz duygunun büyümesine izin veriyordu. Akademinin soğuk ama gururlu duvarları, şimdi onun sessizliğini paylaşan en sadık tanık olmuştu. Ve evren, bütün kapılarıyla birlikte Shen'i bekliyordu.
Shen, gezgin aracının ön camından dışarı bakarken, Tonoflenya'nın devasa silüetinin ufukta yavaş yavaş kaybolduğunu izledi. Gezegenin etrafındaki altı yıldızın dansı, ona akademideki sayısız anısını hatırlatıyordu. Malken Krallığı'ndan ayrılmış olsa da, orası hep kalbinin bir köşesinde özel bir yer tutacaktı. Şimdiyse yeni bir yolculuğa çıkıyor, bambaşka bir göreve doğru ilerliyordu.